Page 389 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 389
YİRMİDOKUZUNCU MEKTUB – BİRİNCİ KISIM 391
ِ
ِ
ِ
ْد ْ ْ عب ْ نم ْ ل ْ ق ا ْ ْ خْم ِ َّ ْ ْ ُا ْ م ْ ه ا ْ ت ْ ُك ْ نو ُ ْ ْ ف ْ ْ ب ْ ُط ْ مُكق ْ ُل ْ خي ي ْ ن ْ ه ْ ۞ ْ مي ِ ِ ِ ْ ب ْتاي ْ م ْ ط ْ ِو ْت او ْ س ْ م َّ ٰ ُ لاو
ُ
َّ
ِ
ِ ِ ِ
ْ ْ ينب ْ ْ لو ْ حي ۞ ْ ما َّ ْ ة ْ ْ ي ا ْ َّتس ْفْ ْ ض ْ ر لا ْ ْ و ْ ا ْ تاو ْ م ْ سلاْ ْ ق ل ْ ۞ ْ ْ خ ْ ثٰلثْتامُ ِ ْ ْ ْ ف ْ لُظ ق لخ
ُ
ُ
َّ ٰ
ِ
ِ
ِ
ْ جل ْ ِ وي ُ ُ ِ َّ ْ ن ْ ه ا ْ ر ْ وْ لاْفْل ْ َّلا ْ ي ْج ِ ُ ُ ْ لا ْ ْ ذ ْ ةر ْ ۞ ْ ْ ي ْ لو ْ قث ْ مْهنع ْ ْ بز ُ ُ ْ لا ْ ْ ي ْ ع ۞ ْه ِ ِ ا ْ ل ْ م ْ ر ْ ء ْ ْ و ْ ق ْ ب ل
ُ َّ
ُ
ِ
ِ ْ رود ْ صل اْت ِ ْ ع ْ ل ي ْ م ْ ْ ذب ا ُ ْل اْ ْ َّل ْ ي ِ ْ و ْ ْ ه ْو ِ ْ ه ْ را ْ ْ ف َّ ْ نلا
ى ُ
gibi Âyetlerle, o derece hârika bir Ulviyet-i Üslûb ve İ'cazkârane bir
cem'iyet içinde Hallakıyetin Hakikatını hayale tasvir ediyor, gösteriyor ki:
"Sâni'-i Âlem olan şu Kâinatın Ustası, iş başında olarak Şems ve
Kamer'i hangi çekiç ile yerlerine çakıyorsa; aynı çekiç ile, aynı anda
zerreleri yerlerine -meselâ zîhayatların gözbebeklerinde- yerleştiriyor.
Semavatı hangi ölçü ile, hangi manevî âlet ile tertib edib açıyorsa; aynı
anda, aynı tertib ile gözün perdelerini açar, yapar, tanzim eder,
yerleştirir. Hem Sâni'-i Zülcelal manevî Kudretin hangi manevî çekici
ile yıldızları göklere çakıyorsa, aynı o manevî çekiç ile, beşerin
sîmasındaki hadsiz alâmet-i farika noktalarını ve zahirî ve bâtınî
duygularını yerlerine nakşediyor" diye ifade eder. Demek o Sâni'-i
Zülcelal iş başında... İşlerini hem göze, hem kulağa göstermek için, Âyât-ı
Kur'aniye ile, bir çekici zerreye vuruyor; aynı Âyetin diğer Kelimesiyle, o
çekici Şems'e vuruyor; merkezine çakar gibi ulvî üslûb ile Vahdaniyeti
Ayn-ı Ehadiyet içinde ve nihayet Celali nihayet Cemâl içinde ve nihayet
Azameti nihayet Hafâ içinde ve nihayet Vüs'ati nihayet Dikkat içinde ve
nihayet Haşmeti nihayet Rahmet içinde ve nihayet Bu'diyeti nihayet
Kurbiyet içinde gösterir. Muhal telakki edilen Cem'-i Ezdadın en uzak
mertebesini, Vâcib derecesindeki bir suretini ifade eder, isbat edib gösterir.
İşte bu tarz ifadesi ve üslûbudur ki; en hârika edibleri, Belâgatına Secde
ettiriyor.
Hem meselâ
ِ
ِ
ِ
ْض ْ ر ْ لا اْنمْةو ْ م ْ ْ د ْ ع ْ ُكاع ِ ُ َّ ْ ه ْ ْ ث ْم ْ ا اذ ْ ْ د ْ ِرم ا ِ ْ ْ ب ْ ض ُ ْ م ْ اا ْ ء ْ وْ ْ ا ْ لا ْ ر ْ سل ا ْمو ْ قت ُ ِ ِ ْ ٰا ْ ي ا ْ ت ْ ه ْ ْ ا ْن ْنمو
َّ ُ
ْ نو ْ ر ْ ج ْ ختْم ْ ت ْ ن اْا ُ ِ ْ ا ْ ذ
ُ ُ
Âyetiyle, şöyle bir Üslûb-u Âlî ile Saltanat-ı Rububiyetindeki Haşmeti
gösterir. Şöyle ki: