Page 133 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 133

BARLA  LÂHİKASI                                                                                                 135

           ki; acz, fakr, şefkat,  tefekkür Tarîkıdır.  Aziz  ve Muhterem Üstadımın
           tarif  ve  tavsiye ve İrşad buyurdukları kestirme, Kur´ânî ve Nuranî Cad-
                           ِ
                   للّٰا
           dedir.    ءآش  نا  bu yoldan dönmem. Temenni ederim ki, hiç eksilme-
                          ْ َ
                     َ ه
                 ُ
           yen ve Vazife namı altında uhdeme tevdi' edilen işler, bu sene Duanızla
           ve hayırlısıyla biraz azalır da, hakikî Hizmete daha ziyade çalışırım.

                                       قيف ۪    وَّتلا  ِ   للّٰا   ِ    و   م   ن
                                                     َ َ ه
                                         ْ
                                      ُ
                                                                       H u l u s i
                                           * * *


                  (Sabri'nin fıkrasıdır)

                  Üstad-ı A'zam Efendim Hazretleri!

                  Bu  defa  hoş  ve  latif  Tevafukatıyla  Nuranî  yolculara  Dest-i
           Manevîsini  uzatarak,  Ziyadar  Parmağıyla  "Bizler  başıboş,  gelişigüzel
           serpilmiş  şeyler  değiliz...  Belki  Müvazene-i  Tâmme  ve  Tevafuk-u
           Hakikiye  ve  bir  kıyas-ı  kat'iyye  ile  inkişaf  ve  temevvüc  eden  Kitab-ı
           Semaviye-i  Kur´âniyenin  misalsiz  birer  yıldızlarıyız..."  diyerek,  bâlâsı
           zîrine,  sağı  soluna  eyadi-i  manevîsiyle  musafaha  ve  mukabele
           edercesine,  Tevafukatı  müşahede  edilen  Kitab-ı  Mübin'in  Lemaat  ve
           Tereşşuhatının  Tevafukatı,  Onuncu  Söz'de  dahi  müşahede  edildi.  Bu
           Söz'ün  manidar  ve  hikmetdar  Tevafuk  ve  İntizamları,  sanki  kemal-i
           hararetle  yekdiğerine  müştak  ve  mütehassir  birkaç  samimî  ve  ciddî
           Kardeş  ve  arkadaşların  vuslatları  gibi,  Kur´ân-ı  Azîmüşşan'ın  her  bir
           Âyât  ve  Kelâmı,  taht-ı  tasarrufuna  aldığı  Kelime  ve  Kelâmları,  yine
           Semavatın hadsiz elektrikleri olan yıldızlar gibi parlatarak, şu letafetleri
           ile, insaniyet tarifine tam dâhil olan zîşuuru mest ve hayran bırakıyor.

                  Şurası da şâyan-ı hayrettir ki: Şu mübarek Onuncu Söz, mevzuu
           olan Haşir mes'ele-i mühimmesi, Kâinatın Hitam-ı Ömrüne muallak ve
           mukadder olduğu gibi, Risalet-ün Nur arasında dahi, bu Söz'ün en son
           Tevafukatını  göstermesi  de  ayrıca  bir  Tevafuktur  diyorum.  Cennet
           nehirleri  demek  olan  Kur´ânî  Nehirleri,  enva'-ı  türlü  âvâzıyla  coşkun
           coşkun aksın aksın ki; zaman-ı cahiliyet ve devr-i fetrette, son derece
           ihtiyaçlı   olan   akvam   üzerlerine  tulû'  eden  Şümus - u  Kur´âniyenin
   128   129   130   131   132   133   134   135   136   137   138