Page 373 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 373

BARLA  LÂHİKASI                                                                                                 375

                  Evvelden  hiç  muarefemiz  yokken,  seni  kal'a  üstünde  ilk  ve
           tesadüfen gördüğümde "Dalaletten halâsın, Allah'ın Rahmetine vusulün
           en  kısa  yolu  var  mı?"  diye  sordum.  "Çok  kısa  bir  Çare-i  Kur´âniye
           vardır"  diye  buyurdunuz.  Fakat  dalaletim,  gafletim,  enaniyetim
           itibariyle  bu  kısa  ve  merdane  cevabdaki  Hikmet-i  Azîme,  Nebean-ı
           Rahmete  dikkat  etmedim.  Ruhuma  ihanet  ederek  aldırmadım.  Ve
           felâket-i maneviyede bir müddet daha kalmış oldum.

                  Vakta ki, Risale-i Nur hattâ Enhar-ı Nur demesine şayeste olan
           Mektublardan,  yine  tesadüfen  elime  geçen  bir  Nüshayı  görünce  ve
           münderecatındaki  Hakaika  dalınca,  İnayet-i  Rabbanî,  Mu'cizat-ı
           Kur´ânî, Himemat-ı Sübhanî, Keramat-ı Ruhanî eseri olmalıdır ki, kasî
           Kalbime,  âsi  Ruhuma,  gafil  Aklıma,  mağrur  Vicdanıma,  sakîm
           düşünceme  "tâk"  diye  bir tokmak vuruldu.  Bir  intibah halkası  takıldı.
           Hemen  düşündüm.  Ülemanın  Midad-ı  Aklâmı,  Şühedanın  kanından
           mübecceldir ve
                         ِ
                    ِ   ئ ٓ ا ي   َل      رسا   نب  ِ    ٓ ا   ء   ۪      يب   نَاَك     َّ  ُ َ ُ  ۞     ع   َل   م   ٓ ا  ء   ُا   م ۪ ت    ِ  ِ    ن   ب   ي   ٓ ا  ء  ْ َ    َلاْا     ةثر    ءا   م ٓ     و  ُ َ ُ َ َ َ    َا   ْل   َلع
                                  ِ
                                                             ُ
                            ٓ َ
                      َ
                                   ْ َ
                        ْ
           gibi  Hadîsler  ile  Hazret-i  İsa'nın  (A.S.)  Havariyyun'a,  Hazret-i
           Muhammed'in  (A.S.M.)  Ensar'a  tekliflerini  ve  onların  icabetini
           hatırladım.

                  Âdeta  fetret  devri  denmeğe  seza  olan  bu  zamanda,  İrsiyet-i
           Nübüvvet makamında, İ'lâ-yı Kelimetullah uğrunda maddeten uğraşan
           seyl-i  dalaletle  kapanmış  olan  Râh-ı  Hakk'a  çığır  açan,  bir  Recül-ü
           Fedakâra  iltihak  ve  muavenet  etmek  ve  bu  vesile  ile  fırsatı  ganîmet
           bilerek, zulümattan Nura mazhar olmak lüzumunu hiss ve intikal ettim.
           Pek âdi bir mahluk olduğum ve Kalbime müstevli, ağır dalalet darbesi,
           kalın  perdesi  altında  hasta  bulunduğum  için,  Fazileti,  Maneviyatı
           anlamam. Zira Fazileti takdir edebilmek, Fazileti bilmekle mümkündür.
           Yalnız, bunca mesavi ve mütereddid hareketlerimle Huzur-u Sâmilerine
           lütfen  kabulümde,  yüksek  Ruhunuzdan  yağan  samimî  Şefkat,  hakikî
           Re'fet,  halimane  İltifat,  kerimane  Hüsn-ü  Kabulünüz  beni  bir  takım
           ümidlere,  ihtiyarsız  Muhabbetlere  sevk  ve  büyük  sürurlara  gark  etti.
           Ancak Allah'ın en âciz, en aşağı, en günahkâr, en zalim bir mahlukunu
           arkadaşlığına kabul ve tahammül eden, bir şahsiyet-i alelâde olamayıp,
           kuvvetli  püştibane,  fütur  götürmez  bir  mesnede  mâlik  olmak  lâzım
           geldiğini teyakkun edebildim.
   368   369   370   371   372   373   374   375   376   377   378