Page 242 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 242

YİRMİALTINCI  LEM’A                                                                                                    245


                 Üçüncü cenaze ise; insanlar gibi her sene dünya yüzünde seyyar bir
          dünyanın vefatıyla büyük dünya da bu Âyetin Sırrıyla vefat edeceği, hayali-
          min önünde tecessüm etti.

                 İşte Abdurrahman'ın vefatının hüznünden gelen bu dehşetli manayı
          bütün  bütün  aydınlattıracak  ve  hakikî  Teselli  ve  sönmez  Nur  verecek  bu
          Âyet-i Kerime, mana-yı işarîsiyle imdada yetişti.
                                                 ى
            ۪  َ    ش ْ َ     ا   ْل   رع    بر و ُ َ       هو    تْل  َ َ       ت   َكو  ى   هيَلع   وه    َلا  َ  ى    للّ      ا َ ل   ا   هٰل  ُ ٰ  ا  ى بسح ل ُ َ    ولوت ن ى    ف   ا
          ىميظعْلا
                                                                        َ    ا
                                                                       ْ َ َ
                                                                     قف ْ
                                        ْ َ
                                 ُ َ َ
                                                                             َ ْ
                                                               َ
                        ُّ
                                            َ ُ
                                                            َ ْ
          Evet bu Âyet bildirdi ki: Madem Cenab-ı Hak var, O herşeye bedeldir. Ma-
          dem O Bâkidir, elbette O Kâfidir. Birtek Cilve-i İnayeti, bütün dünya yerini
          tutar. Ve bir Cilve-i Nuru, mezkûr üç büyük cenazeye manevî Hayat verir.
          Cenazeler olmadığını, belki Vazifelerini bitirmiş başka Âlemlere gitmiş ol-
          duklarını  gösteriyor.  Üçüncü  Lem'ada  bu  Sırrın izahı geçtiğinden ona ikti-
                                                 ى
                                             ى
                                                     ٍ
                                      ه
          faen burada yalnız derim ki:    جو      َلا كلا   ه ء   َ شَ ُّلُك   ilâ âhir.. Âyetinin
                                     ه


                                       ْ َ َ
                                     ُ
                                                  َ
                                                      ْ
          mealini gösteren iki defa  ى قابْلا تن   َا   اي      ب ا  ى ق  َ َ  !  ى قابْلا تن   َا  ى قاب اي!  beni,
                                    َ
                                                        َ
                                        َ ْ
                                                                    َ َ
                                                             َ ْ
          gayet elîm o hazîn haletten kurtardı. Şöyle ki:
                 Birinci defa  ى قابْلا  تنَا قا    ي  ا   ب ى  َ َ   dedim, dünya ve dünyadaki Abdur-
                                   َ ْ
                               َ
          rahman gibi hadsiz alâkadar olduğum Ahbabların zevalinden ve rabıtalarım
          kopmasından  neş'et  eden  hadsiz  manevî  yaralar  içinde  bir  Ameliyat-ı
          Cerrahiye nev'inde bir tedavi başladı.
                 İkinci defa  ى قاب   ْلا تنَا ق اب ى    اي  Cümlesi; bütün o hadsiz, manevî
                               َ
                                              َ َ
                                    َ ْ
          yaralara hem merhem, hem tiryak oldu. Yani Sen Bâkisin; giden gitsin, Sen
          yetersin.  Madem  Sen  Bâkisin,  zeval  bulan  herşeye  bedel  bir  Cilve-i
          Rahmetin kâfidir.  Madem  Sen  Varsın,  Senin  Varlığına  İman  ile  İntisabını
          bilen ve Sırr-ı İslâmiyetle O İntisaba göre hareket eden insana herşey var.
          Fena  ve  zeval,  mevt  ve  adem  bir  perdedir,  bir  tazelenmektir;  ayrı  ayrı
          menzillerde  gezmek  hükmündedir  diye  düşünüp,  tamamıyla  o  hirkatli,
          firkatli,  hazîn,  elîm,  karanlıklı,  dehşetli  Halet-i  Ruhaniye;  sürurlu,  neş'eli,
          lezzetli,  nurlu,  sevimli,  ünsiyetli  bir halete inkılab etti. Lisanım ve Kalbim,
          belki lisan-ı hal ile bütün zerrat-ı vücudum    للّ     ٰ  ى    دمحْلَا dediler.
                                                    ُ ْ َ
                 İşte  O  Cilve-i  Rahmetin  binden  bir  cüz'ü  şudur  ki:  Ben  o  hüzün-
          gâhım  olan  dereden ve o hüzün-engiz haletten Barla'ya döndüm. Baktım ki,
   237   238   239   240   241   242   243   244   245   246   247