Page 240 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 240
YİRMİALTINCI LEM’A 243
Cenab-ı Hakk'a yüzbin şükür olsun, bütün o hakikatsız, tatsız, akibetsiz
ezvak-ı dünyeviye yerine; hakikî, daimî ve tatlı Ezvak-ı İmaniyeyi
ى
ٰ
و
ه
َلا هلا ا ى َل da ve Nur-u Tevhidde bulduğum gibi.. ehl-i gafletin nazarında
َ
َ ُ
soğuk ve sakil görünen ihtiyarlığı, o Nur-u Tevhid ile çok hafif ve hararetli
ve nurlu gördüm. Ey ihtiyar ve ihtiyareler! Madem sizlerde İman var ve
madem İmanı ışıklandıran ve inkişaf ettiren Namaz ve Niyaz var;
ihtiyarlığınıza ebedî bir gençlik nazarıyla bakabilirsiniz. Çünki onunla ebedî
bir gençlik kazanabilirsiniz. Hakikî soğuk ve sakil ve çirkin ve zulmetli ve
elemli olan ihtiyarlık ise; ehl-i dalaletin ihtiyarlıklarıdır, belki de onların
gençlikleridir. Onlar ağlamalı, onlar "vâ-esefâ vâ-hasretâ" demeli... Sizler, ey
للّ
muhterem İmanlı ihtiyarlar! اح ّ ىلُك ٰ لع ى ى ٰ دم حْلَا deyip mesrurane şükret-
ل
َ
َ
َ ُ ْ
melisiniz...
ONİKİNCİ RİCA: Bir zaman Isparta vilayetinin Barla nahiyesinde
nefy namı altında, işkenceli bir esaretle yalnız ve kimsesiz bir köyde ihtilat-
tan ve muhabereden men'edilmiş bir vaziyette hem hastalık, hem ihtiyarlık,
hem de gurbet içinde gayet perişan bir halde iken; Cenab-ı Hak Kemal-i
Merhametinden, Kur'an-ı Hakîm'in Nüktelerine, Sırlarına dair benim için
Medar-ı Teselli bir Nur İhsan etmişti. Onunla o acı, elîm, hazîn vaziyetimi
unutmaya çalışıyordum. Vatanımı, ahbabımı, akaribimi unutabiliyordum.
Fakat vâ-hasretâ birisini unutamıyordum. O da hem biraderzadem, hem
manevî evlâdım, hem en fedakâr Talebem, hem en cesur bir arkadaşım olan
merhum Abdurrahman idi. Altı yedi sene evvel benden ayrılmıştı. Ne o
benim yerimi biliyor ki yardıma koşsun, teselli versin ve ne de ben onun
vaziyetini biliyordum ki, onunla muhabere edeyim, dertleşeyim. Benim bu
ihtiyarlık vaziyeti zamanımda; öyle fedakâr, sadık birisi bana lâzımdı. Sonra
birden birisi bana bir Mektub verdi. Mektubu açtım gördüm ki: Abdurrah-
man'ın mahiyetini tam gösterir bir tarzda bir Mektub ki, o Mektubun bir
kısmı Yirmiyedinci Mektub'un fıkraları içinde, üç zahir Kerameti gösterir bir
tarzda dercedilmiştir. O Mektub beni çok ağlattırmış ve el'an da ağlattırıyor.
Merhum Abdurrahman o Mektubla pek ciddî ve samimî bir surette;
dünyanın ezvakından nefret ettiğini ve en büyük maksadı bana yetişip
küçüklüğünde benim ona baktığım gibi, o da ihtiyarlığımda bana Hizmet
etmekti. Hem dünyada benim hakikî Vazifem olan Neşr-i Esrar-ı Kur'aniye-
de, muktedir Kalemiyle bana yardım etmekti. Hattâ Mektubunda yazıyordu:
"Yirmi otuz Risaleyi bana gönder, herbirisinden yirmi otuz Nüsha yazıp ve
yazdıracağım." diyordu. O Mektub, bana dünyaya karşı kuvvetli bir ümid
verdi. Deha derecesinde zekâya mâlik ve hakikî evlâdın çok fevkinde bir
Sadakat ve İrtibatla bana Hizmet edecek böyle cesur bir Talebemi buldum