Page 260 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 260

YİRMİALTINCI LEM’A                                                                                                     263


                 İşte ihtiyarlığımın sergüzeştliğinden gelen ağrılara ve me'yusiyetlere,
          İmandan ve Kur'andan imdada yetişen Kudsî Teselliler ile bu ihtiyarlığımın
          en  sıkıntılı  bir  senesini,  gençliğimin  en  ferahlı  on  senesine  değiştirmem.
          Hususan hapiste Farz Namazını kılan ve tövbe edenin herbir saati,  on saat
          İbadet hükmüne geçmesiyle ve hastalıkta ve mazlumiyette dahi herbir fâni
          gün,  Sevab  cihetinde  on  gün  bâki  bir  ömrü  kazandırmasıyla,  benim  gibi
          kabir kapısında nöbetini bekleyen bir adama ne kadar medar-ı şükrandır, o
          manevî ihtardan bildim. "Hadsiz Şükür Rabbime" dedim; ihtiyarlığıma se-
          vindim  ve  hapsime  razı  oldum.  Çünki  ömür  durmuyor,  çabuk  gidiyor.
          Lezzetle,  ferahla  gitse, lezzetin  zevali  elem olmasından, hem teessüf,  hem
          şükürsüzlükle, gafletle, bazı günahları yerinde bırakır, fâni olur gider. Eğer
          hapis ve zahmetli gitse, zeval-i elem bir manevî lezzet olmasından, hem bir
          nevi İbadet sayıldığından, bir cihette bâki kalır ve hayırlı meyveleriyle bâki
          bir  ömrü  kazandırır.  Geçmiş  günahlara  ve  hapse  sebebiyet  veren  hatalara
          Keffaret  olur,  onları  temizler.  Bu  nokta-i  nazardan,  mahpuslardan  Farzı
          kılanlar, Sabır içinde Şükür etmelidirler.

                 ONALTINCI RİCA: Bir zaman ihtiyarlık vaktinde, Eskişehir hap-
          sinden -bir sene cezayı çekip- çıktım. Beni Kastamonu'ya nefyettiler. Polis
          karakolunda  iki-üç  ay  misafir  ettiler.  Benim  gibi  sadık  dostlarıyla  görüş-
          mekten sıkılan bir münzevi ve kıyafetinin tebdiline tahammül etmeyen bir
          adam, böyle yerlerde ne kadar azab çeker anlaşılır. İşte ben bu me'yusiyette
          iken,  birden  İnayet-i  İlahiye  ihtiyarlığımın  imdadına  geldi.  O  karakoldaki
          komiser, polislerle beraber sadık dost hükmüne geçtiler. Hiçbir vakit şapkayı
          başıma  koymayı  ihtar  etmedikleri  gibi;  benim  hizmetçilerim  misillü,
          istediğim  zaman  beni  şehrin  etrafında  gezdiriyordular.  Sonra  o  karakolun
          karşısında  Kastamonu'nun Medrese-i  Nuriyesine girdim,  Nurların Te'lifine
          başladım.  Feyzi,  Emin,  Hilmi,  Sadık,  Nazif,  Salahaddin  gibi  Nur'un
          Kahraman Şakirdleri, Nurların Neşri, Teksiri için o Medreseye devam ettiler.
          Gençlikte  eski  Talebelerimle  geçirdiğim  kıymetdar  Müzakere-i  İlmiyeyi
          daha parlak bir surette gösterdiler. Sonra gizli düşmanlarımız bazı memurları
          ve bir kısım enaniyetli hocalar ve şeyhleri aleyhimize evhamlandırdılar. Bizi,
          Denizli Hapsine beş altı vilayetlerden gelen Nur Talebelerini, o Medrese-i
          Yusufiyede toplanmağa vesile oldular. Bu Onaltıncı Rica'nın tafsilâtı, Kasta-
          monu'dan  gönderip  Lâhika'ya geçen  ve  Denizli  Hapsinde  oradaki  Kardeş-
          lerime  gizli  gönderdiğim  küçük  Mektublar  ve  mahkemesindeki  Müdafaa
          Risalesi'dir ki; bu Ricanın Hakikatını parlak gösteriyorlar. Tafsilâtını Lâhika-
          ya, müdafaama havale edip, gayet kısa işaret edeceğiz.

                 Ben  mahrem  ve  mühim  mecmuaları,  hususan  süfyan'a  ve  Nur'un
          Kerametlerine
   255   256   257   258   259   260   261   262   263   264   265