Page 256 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 256
YİRMİALTINCI LEM’A 259
çırpınırken, bir İnayet-i İlahiye ile bir Hakikat Kalbimde inkişaf etti. Manen:
"Sen hapse Medrese-i Yusufiye namı vermişsin; hem Denizli'de sıkıntınız-
dan bin derece ziyade hem ferah, hem manevî kâr, hem oradaki mahpusların
Nurlardan istifadeleri, hem büyük dairelerde Nurların Fütuhatı gibi neticeler,
size şekva yerinde binler şükrettirdi, herbir saat hapsinizi ve sıkıntınızı, on
ا
للّ
saat İbadet hükmüne getirdi; o fâni saatleri bâkileştirdi. ءا اش ْ َ ى ا ن bu Üçün-
َ ٰ
ُ
cü Medrese-i Yusufiyedeki musibetzedelerin Nurlardan istifadeleri ve teselli
bulmaları, senin bu soğuk ve ağır sıkıntını hararetlendirip, sevinçlere çevire-
cek ve hiddet ettiğin adamlar eğer aldanmışlarsa bilmeyerek sana zulmedi-
yorlar. Onlar hiddete lâyık değiller. Eğer bilerek ve garazla ve dalalet
hesabına seni incitiyorlar ve işkence yapıyorlarsa, onlar pek yakın bir
zamanda, ölümün i'dam-ı ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip, daimî
sıkıntılı azab çekecekler. Sen onların zulmü yüzünden hem Sevab, hem fâni
saatlerini bâkileştirmeyi, hem manevî lezzetleri, hem Vazife-i İlmiye ve
Diniyeyi İhlas ile yapmasını kazanıyorsun!" diye Ruhuma ihtar edildi. Bende
ى
bütün kuvvetimle للّ د محْلَا dedim. İnsaniyet damarıyla o zalimlere acıdım.
ٰ
ْ َ ُ
"Ya Rabbi! Onları ıslah eyle!" diye Dua ettim. Bu yeni hâdisede, ifademde
Dâhiliye Vekaletine yazdığım gibi, on vecihle kanunsuz olduğu ve kanun
namına kanunsuzluk eden o zalimler -asıl suçlu onlar olması gibi- öyle
bahaneleri aradılar; işitenleri güldürecek ve hakperestleri ağlattıracak iftira-
ları ve uydurmalarıyla ehl-i insafa gösterdiler ki; Risale-i Nur'a ve Şakird-
lerine ilişmeye, kanun ve hak cihetinde imkân bulamıyorlar, divaneliğe
sapıyorlar...
Ezcümle: Bir ay bizi tecessüs eden memurlar, birşey bahane bula-
madıklarından bir pusla yazıp ki: "Said'in Hizmetkârı bir dükkândan rakı
almış, ona götürmüş." O puslayı imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayıp,
sonra yabanî ve sarhoş bir adamı yakalamışlar, tehdidkârane "Gel bunu imza
et!" demişler. O da demiş: "Tövbeler tövbesi olsun, bu acib yalanı kim imza
edebilir?" Onları, puslayı yırtmağa mecbur etmiş.
İkinci bir nümune: Bilmediğim ve şimdi dahi tanımadığım bir zât,
atını beni gezdirmek için vermiş, ben de rahatsızlığım için teneffüs kasdı ile,
ekser günlerde, yazda bir-iki saat gezerdim. O at ve araba sahibine elli liralık
Kitab vermeye söz vermiştim. Tâ, kaidem bozulmasın ve minnet altına
girmeyeyim. Acaba bu işde hiç bir zarar ihtimali var mı? Halbuki "O at
kimindir?" diye, elli defa bizlerden hem vali, hem adliyeciler, hem zabıta ve
polisler sordular. Güya büyük bir hâdise-i siyasiye.. ve asayişe temas eden
bir vakıadır. Hattâ bu manasız soruşların kesilmesi için, iki zât hamiyeten
biri "At benimdir" diğeri "Araba benimdir" dedikleri için ikisini de benimle
beraber tevkif ettiler. Bu nümunelere