Page 294 - Risale-i Nur - Sözler
P. 294
296 SÖZLER
yüzünde serpilen rengârenk mevcûdata ve çeşit çeşit masnuata dikkat et!
Göreceksin ki; herbiri üstünde Şems-i Ezelî'nin taklid kabul etmez turraları
vardır. Nasıl Hayatta sikkeleri, Zîhayatta hâtemleri görünüyor ve bir-ikisini
gördük. İhya üstünde dahi öyle turraları vardır. Temsil, derin mânaları
fehme yakınlaştırdığından bir temsil ile şu Hakikatı göstereceğiz.
Meselâ, Güneş seyyarelerden tut tâ katrelere kadar, tâ camın küçük
parçalarına kadar ve kar'ın parlak zerreciklerine kadar şu Güneş'in misâli-
yesinden ve in'ikasından bir turrası, Güneş'e mahsus bir eser-i nuranisi
görünüyor. Şayet o hadsiz şeylerde görünen güneşçiklerini, Güneş'in cilve-i
in'ikası ve tecelli-i aksi olduğunu kabul etmezsen, o vakit herbir katrede ve
ziyaya maruz herbir cam parçasında ve ışığa mukabil her şeffaf bir
zerrecikte; tabiî, hakikî bir Güneş'in Vücudunu bil'asale kabul etmek gibi
gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz bir belâhete düşmekliğin lâzım
gelir. Öyle de: Şems-i Ezelî'nin Tecelliyat-ı Nuraniyesinden "İhya" yâni
"Hayat vermek" cihetinde, herbir Zîhayat üstünde öyle bir turrası vardır ki;
faraza bütün esbab toplansa ve birer fâil-i muhtar kesilseler, yine o turrayı
taklid edemezler. Zira herbiri birer Mu’cize-i Kudret olan Zîhayatlar,
herbiri o Şems-i Ezelî'nin Şuaları hükmünde olan Esmasının Nokta-i
Mihrakıyesi suretindedir. Eğer Zîhayat üstünde görünen o Nakş-ı Acib-i
San'atı, o Nazm-ı Garib-i Hikmeti ve o Tecelli-i Sırr-ı Ehadiyeti, Zât-ı
Ehad-i Samed'e verilmediği vakit; herbir Zîhayatta, hattâ bir sinekte, bir
çiçekte nihayetsiz bir Kudret-i Fâtıra içinde saklandığını ve herşeyi muhit
bir ilim bulunduğunu ve Kâinatı idare edecek bir İrade-i Mutlaka onda
mevcud olduğunu, belki Vâcib-ül Vücud'a mahsus bâki Sıfatları dahi
onların içinde bulunduğunu kabul etmek, âdeta o çiçeğin, o sineğin herbir
zerresine bir Uluhiyet vermek gibi dalâletin en eblehçesine, hurafatın en
ahmakçasına bir derekesine düşmek lâzım gelir. Zira o şeyin zerrelerine,
husûsan tohum olsalar, öyle bir vaziyet verilmiş ki; o zerre, cüz'ü olduğu
Zîhayata bakar, onun nizamına göre vaziyet alır. Belki o Zîhayatın bütün
nev'ine bakar gibi, o nev'in devamına yarayacak her yerde zer'etmek ve
nev'inin bayrağını dikmek için kanatçıklarla kanatlanmak gibi bir keyfiyet
alır. Belki o Zîhayat alâkadar ve muhtaç olduğu bütün mevcûdata karşı
muamelâtını ve münasebat-ı rızkıyesini devam ettirecek bir vaziyet tutuyor.
İşte eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlak'ın memuru olmazsa ve nisbeti o
Kadîr-i Mutlak'tan kesilse; o vakit o zerreye, herşeyi görür bir göz, herşeye
muhit bir şuur vermek lâzımdır.