Page 445 - Risale-i Nur - Sözler
P. 445

YİRMİBEŞİNCİ  SÖZ’ÜN  BİRİNCİ  ZEYLİ                                                                      447

                       ِ
                                 ِ
               َ ِ ضر   ْ  َ  لا     َ َ ْاو  َ تاوم َ سلاَ َ فَام َ ِ ِ ه    َ س  Âyetini okudu. Dedi: "Bunun Hârika
                                     َلِلَّحب
                                               َّ
                            َّ   ى
           telakki edilen Belâgatını göremiyorum." Ona denildi: "Sen dahi bu seyyah
           gibi  o  zamâna  git,  orada  dinle."  O  da  kendini  Kur'andan  evvel  orada
           tahayyül ederken gördü ki: Mevcûdat-ı Âlem perişan, karanlıklı camid ve
           şuursuz ve vazifesiz olarak halî, hadsiz, hududsuz bir fezada; kararsız, fâni
           bir dünyada bulunuyorlar. Birden Kur'anın Lisanından bu Âyeti dinlerken
           gördü:  Bu  Âyet,  Kâinat  üstünde,  dünyanın  yüzünde  öyle  bir  perde  açtı,
           ışıklandırdı  ki;  bu  Ezelî  Nutuk  ve  Sermedi  Ferman,  asırlar  sıralarında
           dizilen  Zîşuurlara  Ders  verip  gösteriyor  ki,  bu  Kâinat  bir  Câmi-i  Kebir
           hükmünde başta Semâvat ve Arz olarak umum mahlûkat hayatdarane Zikir
           ve Tesbihte ve Vazifeler başında cûş u huruşla mes'udane ve memnunane
           bir  vaziyette  bulunuyor..  diye  müşahede  etti  ve  bu  Âyetin  Derece-i
           Belâgatını  zevkederek  sair  Âyetleri  buna  kıyasla  Kur'anın  Zemzeme-i
           Belâgatı  arzın  nısfını  ve  nev'-i  beşerin  humsunu  istila  ederek  Haşmet-i
           Saltanatı  Kemal-i  İhtiramla  ondört  asır  bilâ-fasıla  idame  ettiğinin  binler
           Hikmetlerinden bir Hikmetini anladı.

             Dördüncü  Nokta:  Kur'an  öyle  Hakikatlı  bir  halâvet  göstermiş  ki,  en
           tatlı birşeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur'anı tilavet edenler için değil
           usandırmak, belki Kalbi çürümemiş ve Zevki bozulmamış adamlara tekrar-
           ı tilaveti halâvetini ziyadeleştirdiği, eski zamandan beri herkesçe müsellem
           olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Hem öyle bir Tazelik ve Gençlik ve
           Şebabet  ve  Garabet  göstermiş  ki,  ondört  asır  yaşadığı  ve  herkesin  eline
           kolayca girdiği halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.
           Her asır, kendine hitab ediyor gibi bir gençlikte görmüş. Her Taife-i İlmiye
           Ondan  her  vakit  istifade  etmek  için  kesretle  ve  mebzuliyetle  yanlarında
           bulundurdukları  ve  Üslûb-u  İfadesine  ittiba  ve  iktida  ettikleri  halde  O
           Üslûbundaki ve Tarz-ı Beyanındaki Garabetini aynen muhafaza ediyor.

             Beşinci  Nokta:  Kur'anın  bir  cenahı  mazide,  bir  cenahı  müstakbelde,
           kökü ve bir kanadı eski Peygamberlerin ittifaklı Hakikatları olduğu ve bu
           Onları tasdik ve teyid ettiği ve Onlar dahi Tevafukun Lisan-ı Haliyle bunu
           tasdik  ettikleri  gibi;  öyle  de  Evliya  ve  Asfiya  gibi  Ondan  Hayat  alan
           Semereleri, Hayattar Tekemmülleriyle, Şecere-i Mübarekelerinin Hayatdar,
           Feyizdar  ve  Hakikat-Medar  olduğuna  delalet  eden  ve  ikinci  kanadının
           himayesi  altında  yetişen  ve  yaşayan  Velayetin  bütün  Hak  Tarîkatları  ve
           İslâmiyetin  bütün  Hakikatlı  İlimleri,  Kur'anın  Ayn-ı  Hak  ve  Mecma-i
           Hakaik    ve   Câmiiyette   misilsiz   bir   Hârika   olduğuna   şehadet   eder.
   440   441   442   443   444   445   446   447   448   449   450