Page 676 - Risale-i Nur - Sözler
P. 676

678                                                                                                                                   SÖZLER


                                Yirmibeşinci Pencere

             Nasılki madrub, elbette dâribe delalet eder. San'atlı bir eser, san'atkârı
           îcab  eder.  Veled,  vâlidi  iktiza  eder.  Tahtiyet,  fevkıyeti  istilzam  eder  ve
           hâkeza...  Bütün  umûr-u  izafiye  tabir  ettikleri  biri birisiz  olmayan  evsaf-ı
           nisbiye misillü şu Kâinatın cüz'iyatında ve heyet-i umumiyesinde görünen
           imkân dahi, Vücubu gösterir. Ve bütün onlarda görünen infial, bir fiili göste-
           rir. Ve umumunda görünen mahlûkıyet, Hâlıkıyeti gösterir. Ve umumunda
           görünen  kesret  ve  terkib,  Vahdeti  istilzam  eder.  Ve  Vücub  ve  Fiil  ve
           Hâlıkıyet ve Vahdet, bilbedahe ve bizzarure mümkin, münfail, kesîr, mürek-
           keb, mahlûk olmayan; Vâcib ve Fâil, Vâhid ve Hâlık olan mevsuflarını ister.
           Öyle ise bilbedahe bütün Kâinattaki bütün imkânlar, bütün infialler, bütün
           mahlûkıyetler, bütün kesret ve terkibler bir Zât-ı Vâcib-ül Vücud, Fa'alün-
           Lima Yürîd, Hâlık-ı Külli Şey'e, Vâhid-i Ehad'e şehadet eder.

             Elhasıl:  Nasıl  imkândan  Vücub  görünüyor,  infialden  fiil  ve  kesretten
           Vahdet; bunların Vücudu, onların Vücuduna kat'iyyen delalet eder. Öyle de:
           Mevcûdat  üstünde  görünen  mahlûkıyet  ve  merzukıyet  gibi  Sıfatlar  dahi,
           Sâniiyet,  Rezzakıyet  gibi  Şe'nlerin  Vücudlarına  kat'î  delalet  ediyor.  Şu
           Sıfâtın Vücudu dahi, bizzarure ve bilbedahe bir Hallak ve bir Rezzak Sâni'-
           i Rahîm'in Vücuduna delalet eder. Demek herbir mevcud, taşıdığı yüzler bu
           çeşit Sıfatlar lisanı ile, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un yüzler Esma-i Hüsnasına
           şehadet ederler. Bu şehadetler kabul edilmezse, mevcûdatın bütün bu çeşit
           Sıfatlarını inkâr etmek lâzım gelir...



                            Yirmialtıncı Pencere (Hâşiye)

             Şu Kâinatın mevcûdatı yüzünde tazelenen ve gelip geçen Cemâller ve
           Hüsünler;  bir  Cemâl-i  Sermedî  Cilvelerinin  bir  nevi  gölgeleri  olduğunu
           gösterir. Evet, ırmağın yüzündeki kabarcıkların parlayıp gitmesinden sonra
           arkadan  gelenlerin  gidenler  gibi  parlamaları,  daimî  bir  şemsin  şualarının
           âyineleri    olduklarını    gösterdikleri    gibi;    seyyal    zaman     ırmağında,

                  ------------------
             (Hâşiye): Şu pencerenin umuma değil, Ehl-i Kalbe ve Ehl-i Muhabbete hususiyeti var.
   671   672   673   674   675   676   677   678   679   680   681