Page 679 - Risale-i Nur - Sözler
P. 679

OTUZÜÇÜNCÜ  SÖZ                                                                                                              681


           Zât-ı Zülcelâl'in Vücub-u Vücuduna ve Vahdetine delalet ederler. Demek
           eşyadaki süslü vaziyetler, gösterişli keyfiyetler; tanıttırmak ve sevdirmek
           sıfatlarına  kat'iyyen  delalet  eder.  Sevdirmek  ve  tanıttırmak  sıfatları  ise;
           bilbedahe Vedud, Maruf bir Sâni'-i Kadîr'in Vücub-u Vücuduna ve Vahde-
           tine şehadet eder.

             Elhasıl: Sebeb gayet âdi, âciz ve ona isnad edilen müsebbeb ise gayet
           san'atlı ve kıymetli olduğundan, sebebi azleder. Hem müsebbebin gayesi,
           faidesi dahi, cahil ve camid olan esbabı ortadan atar, bir Sâni'-i Hakîm'in
           Eline  teslim  eder.  Hem  müsebbebin  yüzündeki  Tezyinat  ve  Meharetler,
           kendi Kudretini Zîşuurlara bildirmek isteyen ve kendini sevdirmek arzu eden
           bir Sâni'-i Hakîm'e işaret eder.

             Ey esbab-perest bîçare! Bu üç mühim Hakikatı ne ile izah edebilirsin?
           Sen  nasıl  kendini   kandırabilirsin?   Aklın    varsa,   esbab   perdesini   yırt.

                 كيٓرش  هَل  َ ُ  َ  ٓ    َلا     هدحو  de, hadsiz evhamdan kurtul.
                         ُ َ ْ َ

                               Yirmisekizinci Pencere

                                        ِ
                               ِ ِ
                  ِ
                                                                        ِ
                                                                  ٓ ِ
                      ِ
                                                     ِ
                ٓ ف۪ نا مُكناوْلَا و مُكتنسْلَا فَلاتخاو  ِ ضرَلاْاو تاومسلا قْلخ هتايٰا نمو
                                                              ُ َ
                        َ
                                          ْ َ
                                                   َ
                                                                    َ ْ َ
                           َ ْ
                                َ
                                     ُ
                 َّ ْ
                                                ْ
                                                        َ ٰ َّ
                                        ِ
                                         ي ٓ ملاعْلل تايلاَ كلذ
                                                    ِ
                                           ِ ٍ
                                                ٰ
                                                   َ ٰ
                                     َ
                                          َ
                                                َ
             Şu Kâinata bakıyoruz, görüyoruz ki: Hüceyrat-ı bedenden tut, tâ Mecmu-
           u Âleme şamil bir Hikmet ve Tanzim var. Hüceyrat-ı bedene bakıyoruz,
           görüyoruz  ki:  Mesalih-i  bedeni  gören  ve  İdare  eden  birisinin  Emriyle,
           Kanunuyla  o  küçücük  hüceyrelerde  ehemmiyetli  bir  Tedbir  var.  Mideye,
           nasıl bir kısım Rızk, iç yağı suretinde iddihar olunup vakt-i hacette sarfedilir.
           Aynen  o  küçücük  hüceyrelerde  de,  o  Tasarruf  ve  İddihar  var.  Nebatata
           bakıyoruz, gayet hakîmane bir Terbiye, bir Tedbir görünüyor. Hayvanata
           bakıyoruz;  nihayet  derecede  kerimane  bir  Terbiye  ve  İaşe  görüyoruz.
           Kâinatın Erkân-ı Azîmesine bakıyoruz; mühim gayeler için haşmetkârane
           bir Tedvir ve Tenvir görüyoruz. Âlemin mecmuuna bakıyoruz; muntazam
           bir memleket, bir şehir, bir saray hükmünde âlî Hikmetler, galî gayeler için
           mükemmel bir tanzimat görüyoruz. (Otuzikinci Söz'ün Birinci Mevkıfında
           izah ve isbat edildiği üzere) bir zerreden tut, tâ yıldızlara kadar zerre mikdar
           şirke yer bırakmıyor. Öyle birbirlerine
   674   675   676   677   678   679   680   681   682   683   684