Page 687 - Risale-i Nur - Sözler
P. 687

OTUZÜÇÜNCÜ  SÖZ                                                                                                              689


           ne derece nurani ve zahir olduğu isbat edildiğinden, o iki Sözü ve o Mektubu
           ve o Mektubun Ondokuzuncu İşaretini bu makamda düşünüp, sözü onlara
           havale edip, yalnız deriz ki:

             Tevhidin bir Bürhan-ı Nâtıkı olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesse-
           lâm Risalet ve Velayet cenahlarıyla, yâni kendinden evvel bütün Enbiyanın
           tevatürle  İcma'larını  ve  ondan  sonraki  bütün  Evliyanın  ve  Asfiyanın
           icma'kârane  Tevatürlerini  tazammun  eden  bir  kuvvetle  bütün  hayatında
           bütün kuvvetiyle Vahdaniyeti gösterip ilân etmiş. Ve Âlem-i İslâmiyet gibi
           geniş, parlak, nurani bir pencereyi, Marifetullaha açmıştır. İmam-ı Gazalî,
           İmam-ı Rabbanî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkadir-i Geylanî gibi milyonlar
           Muhakkikîn-i Asfiya ve Sıddıkîn o pencereden bakıyorlar, başkalarına da
           gösteriyorlar. Acaba böyle bir pencereyi kapatacak bir perde var mı? Ve onu
           ittiham edip, bu pencereden bakmayanın Aklı var mı? Haydi sen söyle!


                                 Otuzüçüncü Pencere

                                                                      ِ ِ
                                                  ِ
                                                     ِ ِ
                                 ِ
                                                                    ٓ
                               ً
              بات ِ   ك رۤلا  ڬ     امِيق اجوع هَل  ْ لعجي  َ لَو باتكلا هدبع  ٰلع َ لزنَا ىٓذَّلا  للّٰ دمحْلَا
                 َ
                                                َ ْ
                            َ
               ٌ    ٰ     ً ِّ  َ  ُ  َ ْ َ  ْ  َ َ    ْ َ  َ  َ ْ     ه ُ ْ َ
                                                      ِ
                                          ِ
                            ِرونلا  َ لِا تامُلُّظلا نم سانلا جِرختل كيَلا هانْلزنَا
                               ِ ِ
                                                            ِ
                          ُّ
                                               َّ
                                   َ
                                                             ُ َ َ ْ
                                         َ
                                                  َ ْ ُ َ ْ
                                            َ

             Bütün  geçmiş  pencereler,  Kur'an  denizinden  bazı  katreler  olduğunu
           düşün. Sonra Kur'anda ne kadar Âb-ı Hayat hükmünde olan Envâr-ı Tevhid
           var olduğunu kıyas edebilirsin. Fakat bütün o pencerelerin menbaı ve madeni
           ve aslı olan Kur'ana gayet mücmel bir surette, gayet basit bir tarzda bakılsa
           dahi, yine gayet parlak, nurani bir pencere-i câmiadır. O pencere ne kadar
           kat'î  ve  parlak  ve  nurani olduğunu,  Yirmibeşinci  Söz  olan  İ'caz-ı  Kur'an
           Risalesine ve Ondokuzuncu Mektub'un Onsekizinci İşaretine havale ediyo-
           ruz. Ve Kur'anı bize gönderen Zât-ı Zülcelâl'in Arş-ı Rahmanîsine Niyaz
           edip deriz:
                                                                 ِ
                          ِ
                                                                     ِ
             انبر  ڬ     انتيده ذا دعب انبوُلق ْغِزت َلا انبر    ڬ    انْاَطخَا وَا   ٓ اني ٓ نَ  نا  ٓ انْذخاءوت َلا انبر
                                                              َ
                                                     ْ
                                                  َ
                    َ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َ َ ُ
                                                                ْ
                                                                       َ ُ
                                                                   َ
                                       ُ
                                            َ َّ َ
                                                           َ ْ
             َ َّ َ
                                                                             َ َّ َ
                                                                     ِ
                                  ِ
                                                                        ِ
               مي ٓ حرلا باوَّتلا تنَا كنا انيَلع بت و  ڬ     مي ٓ لعْلا عي ٓ مسلا تنَا كنا انم  ْ لبقت
                                                              َ ْ َ َّ
                            َ ْ َ َّ
                                                                           َّ َ َ
                                                                       َّ
                                                 ُ
                                                    َ
                 َّ
                       َّ
                                           ُ َ
             ُ
                                                       ُ
                                                          َّ
                     ُ
                                    َ ْ َ ْ
   682   683   684   685   686   687   688   689   690   691   692