Page 396 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 396

همس
                                      َ ُ    نا   ه    حبس  ِ ِ  ْ  ِ   ب ا
                                        َ ْ ُ
                 Aziz  Kardeşlerim!
                 Eski Said'in matbu eski Eserlerinden birisi elime geçti. Merak
          ve dikkatle baktım. Bu  gelen fıkra  Kalbe  geldi.  Münasibse Mektubat
          âhirinde yazılsın.

                 Evvelâ:  Hürriyetin  üçüncü  senesinde  aşairler  arasında
          meşrutiyet-i meşruayı aşaire tam bildirmek ve kabul ettirmek için Ertuş
          aşairi içinde hususan Küdan ve Mamhuran'a verdiği Ders ve 1329'da
          Matbaa-i  Ebuzziya'da  tab'edilen,  kırkbir  sene  evvel  tab'  edilmiş  fakat
          maatteessüf yirmi-otuz seneden beri arıyordum, bulamamıştım. Bu defa
          birisi bir nüsha bulup bana göndermiş. Ben de Eski Said kafasını alıp
          ve Yeni Said'in Sünuhatıyla dikkatle mütalaa ettim. Anladım ki, Eski
          Said acib bir Hiss-i Kabl-el Vuku' ile otuz-kırk sene sonra şimdi vukua
          gelen  vukuat-ı  maddiye  ve  maneviyeyi  hissetmiş.  Ve  bedevi  Ekrad
          aşairi  perdesi  arkasında,  bu  zamanın  medenî  perdesini  kendilerine
          maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında dinsiz ve hakikî bedevi
          ve  hakikî  mürteci;  yani  bu  milleti,  İslâmiyet'ten  evvelki  âdetlerine
          sevkeden hainleri görmüş gibi onlarla konuşup başlarına vuruyor.

                 Sâniyen:  O  matbu  Eserin  yüzbeşinci  sahifeden  tâ  yüzdokuza
          kadar  parçaya  dikkatle  baktım.  O  zamanda  aşaire  Ders  verdiğim  o
          sualler ve  cevablar vaktinde mühim  bir Veli içlerinde bulunuyormuş.
          Benim de haberim yok. O makamda şiddetli itiraz etti. Dedi:

                 "---Sen  ifrat  ediyorsun,  hayali  Hakikat  görüyorsun,  bizi  de
          tahkir  ediyorsun.  Âhirzamandır,  gittikçe  daha  fenalaşacak."  O  vakit,
          ona karşı matbu kitabda böyle cevab vermiş:

                 Herkese  dünya  terakki  dünyası  olsun,  yalnız  bizim  için  mi
          tedenni dünyasıdır? Öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım, şu
          tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.

                 Ey  yüzden  tâ  üçyüz  seneden  sonraki  yüksek  asrın  arkasında
          gizlenmiş,  sâkitane  benim  sözümü  dinleyen  ve  bir  nazar-ı  hafiyy-i
          gaybî ile beni temaşa eden (Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed
          v.s.) size hitab ediyorum.

                 Tarih  denilen  mazi  derelerinden  sizin  yüksek  istikbalinize
          uzanan telsiz telgraf ile sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim,
                                     ِ
          kışta geldim. Siz  للّا  َ ٰ      َّٓش ا   ء      نا Cennet-Âsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi
                                    ْ َ
                           ُ
          ekilen
   391   392   393   394   395   396   397   398   399   400   401