Page 403 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 403

EMİRDAĞ  LÂHİKASI-II                                                                                      117


                  Sonra    تابِي  لَا   َّط    Kelime-i Tayyibe  söylendiği   vakit,   birden
                          ُ َ
                               ِّ
           "nâr" ile "Nur" unsuru yani, hararetli ve hararetsiz maddî ve manevî
           Nur  unsuru  bir  küllî  dil  olarak hadsiz ve nihayetsiz bir surette lisan-ı
                                    ِ ِ
                                     للّ
           hal  ile  hadsiz   diller  ile    تا َ ُ ٰ    بِي   َّطلَا  diyor.   Yani:   "Bütün   güzel


                                            ِّ
           Sözler,  güzel  Manalar,  hârika  güzel  Cemaller  ve  bütün  Kâinatın
           yüzünde  Cemalleri  görünen  ezelî  Esma-i  Hüsnanın  Cilveleri  ve
           başta  Enbiyalar,  Evliyalar,  Asfiyalar  olarak  bütün  Ehl-i  İmanın
           İmanları ile Kâinatın ve mahlukatın görünen güzellikleri ve Ehl-i
           İmanın  İmanlarından neş'et eden güzel Sözler, Hamdler, Şükürler,
           Tevhidler,  Tehliller,  Tesbihler,  Tekbirler,  بِي   َّطلا م ِ   ل   َكلا د   عص  ِ ِ    ا   يَل   ه     ي
                                                                   ْ
                                                        ُ ِّ   ُ        ْ   ْ َ َ ُ
           Sırrı  ile  Arş-ı  A'zam  tarafına  giden  o  Kelimat-ı  Tayyibeleri  ve
           dünyanın  üç  aded  yüzünden  gayet  güzel  olan  Esma-i  İlahiyeye
           âyinelik  eden  birinci  yüzündeki  hadsiz  Güzellikler,  Tayyibeler  ve
           dünyanın  Âhiret  tarlası  olan  ikinci  yüzündeki  hadsiz  Hasenatlar,
           Hayırlar  ve  manevî  meyveler  ve  güzellikler,  tamamıyla  Ezel  --
           Ebed  Sultanı  Kadîr-i  Zülcelal'e  mahsustur."  diye,  nâr  ve  Nur
           unsurunun  bu  küllî  dili  ile  bu  küllî  Ubudiyeti,  Mabud-u  Zülcelal'e
           takdim etmek manasında olarak,  Fahr-i Kâinat Aleyhissalâtü Vesselâm
                                     ِ ِ

           umum  mahlukat  hesabına   تا    َ ُ ٰ    ِي   ب ِّ    َّطلَا demiş. Çünki maddî ve manevî

                                     للّ
           Nur unsuru, mazhar oldukları vazifelerinin umumu hem beraber, hem
           ayrı  ayrı  Zât-ı  Vâcib-ül  Vücud'a  işaret  ve  şehadet  ettikleri  milyarlar
           nümuneleri var.

                  Evet Nur ve nâr unsuru toprak, hava ve ma' unsurları gibi gayet
           kat'î ve bedihî ve zarurî bir surette o nümunelerle gösteriyor ki: Bütün
           esbab yalnız bir perdedir. Bütün İcadlar ve tesirler, Zât-ı Kadîr-i
           Zülcelal'indir.  Çünki  Nur,  aynen  Vücud  ve  Hayat  gibi,  Kudret-i
           İlahiyenin  perdesiz  bizzât  mübaşeretine  lâyık  olmasından,  esbab-ı
           zahirî  hiçbir  cihette  perde  olmadığından,  Vâhidiyet  içinde  Ehadiyeti
           gösterir.  Gayet  cüz'î  ve  küçük  bir  vazifede,  küllî ve geniş bir Delil-i

           Ehadiyete  işaret  eder  ki,   "   Nüktesi"   haşiyeleriyle    bunu   gayet
                                        ه

                                       و

                                        ُ َ
           kısaca  isbat  ediyor.  İşte  milyarlar  nümunelerinden  iki  küçük
           nümunesinden:
   398   399   400   401   402   403   404   405   406   407   408