Page 48 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 48
(Risale-i Nur Şakirdlerinden Hilmi ve
Çaycı Emin ve Tahsin'in fıkrasıdır.
Yirmiyedinci Mektub'un fıkraları içine
girmeğe münasib görüldü.)
Bugünlerde casuslar tarafından ziyade bir hassasiyetle
Risalelere bakıldığından, İnayetin Himayeti dahi, bir nevi hassasiyet ile
İkramını gösterdi. Gayet cüz'î bir nümunesi şudur ki:
Risale-i Nur Şakirdlerine, maişet cihetinde bir İkram-ı İlahî ve
küçük fakat şâyan-ı hayret ve gayet latif bir Tevafuk, bir vakıa ve
Risalet-ün Nur Hizmetinin şübhesiz bir Kerametidir. Evet Risale-i
Nur'un bir Silsile-i Kerametinin bir menbaı olan Tevafuk, bu vakıada o
cinsten altı aded Tevafukatın ittifakı ise, tesadüf ihtimalini köküyle
keser diye hükmettik. Şöyle ki:
Birkaç günden beri Üstadımızın ziyaretine gitmediğimizden,
Kardeşim Emin ile beraber Üstadımızın ziyaretine gittik. İkindi vakti
beraber Namaz kıldıktan sonra bize emretti ki: "Size yemek
yedireceğim, burada tayininiz var." Mükerreren, "Yemezseniz bana
dokuz zarar olur" dedi. "Çünki yiyeceğinize karşı Cenab-ı Hak
gönderecek."
Yemek yemekten affımızı rica ettik ise de emretti ki: "Rızkınızı
yeyin, bana gelir." Emrini kırmamak için, lütuf buyurduğu tereyağı ve
kabak tatlısını ekmekle yemeğe başladık. Daha sofrada iken, ümid
edilmeyen bir vakitte, bir tarzda ve aynı vakitte bir adam geldi. Elinde
yediğimiz kadar taze ekmek, aynı yediğimiz mikdar (fındık kadar)
tereyağı ve diğer elinde bize verilen tam misli kabak tatlısı olarak
kapıyı açtı. Artık taaccüb edilerek, hiç bir cihette tesadüfe mahal
kalmayarak, Risale-i Nur Şakirdlerinin rızkındaki bir Bereket-i
Rabbanîyi gözümüzle gördük. Üstadımız emretti: "İhsan on misli
olacak. Halbuki bu İkram tamtamına mislidir. Demek, tayin ciheti
galebe etti. Tayin temini ise, mizan ile olur." Sonra aynı akşamda,
sadaka ciheti dahi hükmünü gösterdi. Biz gördük ki, ekmek on misli ve
tereyağı tatlısı o da on misli ve kabak tatlısını çok sevmediği için
kabak, patlıcan turşusu on misli; me'mulün hilafına, Risale-i Nur'dan
İkinci Şua'ın bir hafta mütalaasına mukabil bir manevî ücret olarak
geldi, gözümüzle gördük. Demek, kabak tatlısının tatlılığı, tereyağı un
helvasına girdi, kendisi turşuda kaldı.