Page 351 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 351

KASTAMONU   HAYATI                                                                                                   353


               Evet,  bütün  Zîruh  mahlûkatını  konuşturan  ve  konuşmalarını  bilen,
           elbette  kendisi  dahi  o  konuşmalara  Konuşmasiyle  müdahale  etmesi,
           Rububiyyetin muktezasıdır.

               İ  k  i  n  c  i  s  i  :  Kendini  tanıttırmak  için  Kâinatı  bu  kadar  hadsiz
           masraflarla baştan başa Hârikalar içinde yaratan ve binler dillerle Kema-
           lâtını söylettiren, elbette Kendi Sözleriyle dahi Kendini tanıttıracak.

               Ü  ç  ü  n  c  ü  s  ü :  Mevcudatın  en  müntehabı  ve  en  muhtacı  ve  en
           nazenini ve en müştakı olan hakikî İnsanların Münâcatlarına ve Şükürle-
           rine  fiilen  mukabele  ettiği  gibi,  Kelâmiyle  de  mukabele  etmek,  Hâlikı-
           yetin şe'nidir.

               D ö r d ü n c ü s ü : İlim ile hayatın zarurî bir lâzımı ve ışıklı bir
           tezahürü  olan  Mükâleme  Sıfatı,  elbette  ihatalı  bir  İlmi  ve  sermedî  bir
           Hayatı taşıyan Zâtta, ihatalı ve sermedî bir surette bulunur.

               B e ş i n c i s i : En sevimli ve muhabbetli ve endişeli ve Nokta-i
           İstinada  en  muhtac  ve  Sahibini  ve  Mâlikini  bulmağa  en  müştak;  hem
           fakir  ve  âciz  bulunan  mahlûklarına  acz  ve  iştiyakı,  fakr  ve  ihtiyacı  ve
           endişe-i  istikbali  ve  muhabbeti  ve  perestişi  veren  bir Zât,  elbette  kendi
           Vücudunu  onlara  Tekellümiyle  iş'ar  etmek,  Ulûhiyyetin  muktezasıdır.
           İşte; Tenezzül-ü İlâhî ve Taarrüf-ü Rabbânî ve Mukabele-i Rahmanî ve
           Mükâleme-i  Sübhânî  ve  İş'ar-ı  Samedânî  Hakikatlarını  tazammun  eden
           umumî,  Semavî  Vahiylerin,  icmalen,  Vâcibül-Vücud'un  Vücuduna  ve
           Vahdetine delâletleri öyle bir Hüccettir ki; gündüzdeki güneşin şuaatının,
           güneşe şehadetinden daha kuvvetlidir diye anladı.

               Sonra  İlhamlar  cihetine  baktı,  gördü  ki:  Sâdık  İlhamlar,  gerçi  bir
           cihette Vahye benzerler ve bir nevi Mükaleme-i Rabbaniyedir, fakat iki
           fark vardır.

               B i r i n c i s i : İlhamdan çok yüksek olan Vahyin ekseri Melâike
           vasıtasiyle ve İlhamın ekseri vasıtasız olmasıdır. Meselâ:

               Nasılki  bir  padişahın  iki  suretle  konuşması  ve  emirleri  var.  Birisi,
           Haşmet-i Saltanat ve Hâkimiyet-i Umumiye haysiyetiyle bir yaverini, bir
           valiye  gönderir.  O  Hâkimiyetin  ihtişamını  ve  Emrin  ehemmiyetini
           göstermek için, bazan, vasıta ile beraber bir içtima yapar, sonra ferman
           Tebliğ edilir.
   346   347   348   349   350   351   352   353   354   355   356