Page 350 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 350

352                                                                                      BEDİÜZZAMAN   SAİD   NURSİ


              denilmiş.

              Sonra;  Âlem-i  Gaybe  yakından  bakan  ve  Akıl  ve  Kalbde  seyahat
          eden o yolcu, acaba Âlem-i Gayb ne diyor diye merakla o kapıyı da şöyle
          bir fikir ile çaldı. Yâni: Mâdem bu cismanî Âlem-i Şehadette, bu kadar
          zînetli  ve  san'atlı  hadsiz  masnu'lariyle  kendini  tanıttırmak  ve  bu  kadar
          tatlı ve süslü ve nihayetsiz Ni'metleriyle kendini sevdirmek ve bu kadar
          mu'cizeli  ve  maharetli  hesabsız  Eserleriyle  gizli  Kemâlatını  bildirmek,
          kavilden ve tekellümden daha zâhir bir tarzda fiilen istiyen ve hâl diliyle
          bildiren bir Zât, Perde-i Gayb tarafında bulunduğu bilbedahe anlaşılıyor.
          Elbette ve her halde, fiilen ve halen olduğu gibi, kavlen ve tekellümen
          dahi konuşur, kendini tanıttırır, sevdirir. Öyle ise, Âlem-i Gayb cihetinde
          O'nu,  O'nun  Tezahüratından  bilmeliyiz  dedi;  Kalbi  içeriye  girdi,  Akıl
          göziyle gördü ki:

              Gayet kuvvetli bir tezahüratla, Vahiylerin Hakikati, Âlem-i Gaybın
          her  tarafında,  her  zamanda  hükmediyor.  Kâinatın  ve  mahlûkatın
          şehadetlerinden  çok  kuvvetli  bir  Şehadet-i  Vücud  ve  Tevhid,  Allâmül-
          Guyubtan Vahiy ve İlham Hakikatleriyle geliyor. Kendini ve Vücud ve
          Vahdetini, yalnız masnu'larının şehadetlerine bırakmıyor. Kendisi, kendi-
          ne lâyık bir Kelâm-ı Ezelî ile konuşuyor. Her yerde, İlim ve Kudretiyle
          hâzır  ve  nâzırın  Kelâmı  dahi  hadsizdir  ve  Kelâmının  mânası  O'nu
          bildirdiği gibi, Tekellümü dahi, O'nu Sıfâtiyle bildiriyor.

              Evet,  yüzbin  Peygamberlerin  (A.S.)  tevatürleriyle  ve  ihbaratlarının
          Vahy-i  İlâhîye  mazhariyet  noktasında  İttifaklariyle  ve  nev'-i  beşerden
          ekseriyet-i  mutlakanın  Tasdik-Gerdesi  ve  Rehberi  ve  Muktedası  ve
          Vahyin  Semereleri  ve  Vahy-i  Meşhud  olan  Kütüb-ü  Mukaddese  ve
          Suhuf-u Semaviyenin delâil ve Mu'cizatlariyle, Hakikat-ı Vahyin Tahak-
          kuku ve sübutu bedahet derecesine geldiğini bildi ve Vahyin Hakikati beş
          Hakikat-ı Kudsiyeyi ifade ve ifaza ediyor diye anladı.

                                                              ِ
                                                       ِ
                                     ِ
                                                  ِ ِ
              B i r i n c i s i :    ِرشب  ا    ْل    لو  ُ ُ       ع   ق   ٰ لا ِ  َّ ُ  ٰللاا    ْ   ه   ي   ة       ت   ٰلا ُّ َ   ن   َّتلل denilen, beşerin
                                َ َ
          Akıllarına ve Fehimlerine göre konuşmak, bir Tenezzül-ü İlâhîdir.
   345   346   347   348   349   350   351   352   353   354   355