Page 453 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 453
EMİRDAĞ HAYATI 455
Okuyucuların nazar-ı istiğrablarını celbedip "hâşâ!" Bediüzzamanın
fânî şahsını İnsanlığın alkış tufanına tutmak değil; belki, Onun Şahsını ve
Hizmetini insafsızca iftira ve yalanlarla lekedar etmek istiyen ve
dolayısiyle Risale-i Nurun Hizmet-i Îmaniyesine sed çekmeğe
çalışanların mukabilinde Risale-i Nurun nurlu, müessir ve saadet-feşan
Hizmetini belirtmek için Kur'anın bir Şâkirdi ve Hazreti Peygamberin bir
Ümmeti ve Allahın bir Abdi olarak nâil olduğu İkramları zikrediyoruz.
Din düşmanlarının bahanelerle taarruzunu ve insafsız hücumlarını red ve
bir masumun masumiyetini beyan ediyoruz. Hattâ diyebiliriz ki: Tarihte
Bediüzzaman gibi Hilâf-ı Hakikat olarak düşünce ve mefkûre, Hizmet ve
gayesinin tam zıddında şiddetli itham ve isnadlara maruz kalmış bir
kimse yok gibidir. Panzehire zehir isnad etmek gibi, bu milleti ve gelecek
nesilleri anarşilikten, dinsizlikten, ahlâksızlıktan muhafaza niyet ve
harekâtına, sırf imansızlıktan neş'et eden bir dalâlet divaneliğiyle vatana
ihanet, gençliği irticaa sevk ve zehirlemek ithamını yapmak, ne kadar acı
ve Ehl-i İnsafı ağlatacak elîm bir vaziyet olduğu bedihîdir. İşte
Bediüzzaman; bir değil, yüz değil, binler defa böyle hilâf-ı hakikat
ithamlara dûçar olmuş bir Masumdur. Hizmetinde böyle olduğu gibi
hususî ahval ve ahlâkı noktasında da Ahlâk-ı Hamidenin en müstesna
örneklerini yaşatmış, Edeb ve İffetin en şâheser nümunelerini nefsinde
gösterebilmiş bir nezahet ve hüsn-ü hulk âbidesidir. Hizmetini ifa eden,
dâhilî ve hâricî hayat ve ef'aline âşina olan Talebe ve Hizmetkârları olan
bizler, en yüksek sesimizle ilân ederiz ki:
Üstadın Kur'andan alıp Ehl-i Îman ve İnsaniyetin istifadesine
arzettiği Ulûm-u Îmaniyyedeki Üstadlığı gibi, en ince muamelât ve
ahvalinde ve hususî hayatında da Kur'an-ı Hakîmin Hüsn-ü Hulk olarak
tarif ettiği ve yüksek bir Velâyetin tereşşuhatı olan âsâr ve dâimî yüksek
bir huzur görünür. Her zaman için. her haline nazar-ı dikkat ve ferasetle
bakan Ehl-i Kalb ve Erbâb-ı Fazilet, Onun Kalb-i Münevverinin bir
Şems-i Hakikat ve Marifet halinde şûlefeşan olduğunu ve bir derya
halinde dâimî temevvücde bulunduğunu kemal-i hayretle görmekte ve
İslâmiyet ağacının bu Son ve Kâmil Meyve-i Münevveriyle zemin ve
zamanın iftihar etmekte olduğunu duyurmaktadırlar.