Page 53 - 7. Sayı Ekim-Kasım 2021
P. 53

TAŞIN AĞIRLIĞI


 Emre Albayrak







             Basamakları çıkarken her adımda                    ter tadı. Kana susamıştı oysa gözleri.

             içini döküyor gıcırdayan tahtalara.                Kardeşinin ayağı yosunlu taşta
             Onun hayatını kurtardım.                           kayınca; vurmuş muydu kafasını bir

             Kurtarmadım mı? Şimdi de onu                       yerlere? Nehre düşüvermişti ikizi.
             kurtarmak için kapattım bu deliğe.                 Kızıla boyanmış mıydı nehir? Ne de

                                                                çabuk gözden yitmişti ufacık bedeni?
                                                                Yoksa Celal çok mu beklemişti

                                                                olduğu yerde? Avuç içlerine
                                                                batan tırnaklarıydı onu uçurtma

                                                                sancısından çekip çıkaran!

                                                                Kilitliyor bodrumun kapısını.

                                                                Çıkıyor sofaya. Uykusuzluk başını
                                                                döndürüyor, açlıktan midesi

                                                                buruluyor. Suyu koymalı ocağa.
                                                                Önce çayı koyarsan haşlanır,

                                                                derdi annesi, önce kaynayan suyu
                                                                koyacaksın demliğe, sonra çayı

                                                                katacaksın üzerine. Aynen böyle
                                                                derdi her seferinde. Yine de çay aynı

                                                                tadı almadı bir daha.

                                                                Mutfaktaki takvimin önünde

                                                                duruyor Celal. Hayatından söküp
                                                                atamadığı günlük ritüellerinden.

             Hep onun için. Zaten her şey onun                  Bir kazma, iki takvim, üç fotoğraf…

             için değil miydi nehirden sonra?                   Böyle giderdi kutsal görev gibi.

             İşte, çiftliğin nehre bakan yakasında              Her gün takvimin önüne gelip bir

             yusufçukları kovalamamışlar mıydı                  yaprağını koparmanın yaralarına
             o gün? Kardeşinin çocuksu neşesi,                  merhem olmadığının, annesiyle

             tiz çığlıkları ve kendi dudaklarındaki             babasının o kazadan sonra bir daha





                                                           53                             Buluntu Kutusu
   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57   58