Page 65 - 7. Sayı Ekim-Kasım 2021
P. 65
KAHVELER MEYDANI
Mehmet Cebe
Otuz iki yıllık incir ağacı, iki
kıraathaneye de neredeyse eşit
mesafededir. Mizan terazisinin
kefeleri gibi bazen bir yana bazen
diğer yana doğru eğildiği söylenir.
Heyhat! Geniş gövdesi ta kalın
dallarına değin göz göz çiziklerle
bezeli. Köydeki delikanlılar,
sevdalarını kazıdıkları vakit ak
ak ağlayan bu incire çaput yerine
sıska isyanlarını bağlamışlardır. O
isyanın sütüne de sadece karıncalar
kulak kabartır. Bu canlılığına
rağmen neden yemiş vermediği
“Hatice ne yemek yaptı ola? bilinmez. Hiç kimse senden meyve
Aramadı, sormadı da deli karı. Ali’yi yemesin diyen asi kurtarıcıyı dinler
de bulmalı, dövüş hazırlığındadır gibidir hâli. Kimi yaşını, kimi
yine. Dam akıtır. Harcını ben toprağı, kimi de meydandaki dilleri
kararım, işi ne, sıvasın o da.” Neden suçlar. “Yalan, dolan, küfür, yemişi
sonra ikinci kıraathanenin önüne küstürür.” Gölgesi de kokusu kadar
gelince duraksayıp, avludaki tahta ağır olan incir ağacı oradadır. İki
masalara kurulmuş gençleri süzdü kıraathanenin arasında, pürüzsüz
gözlerini kısarak. Buradan yükselen gökte asılı kalmış bir bulut gibi
taş seslerini, füpleri, gevrek gülüşleri, dikilir. Bazen, gecenin bir vakti,
fazla toy fazla yabancı buldu da yolunu şaşırmış sarhoşların gözüne
yüzünü ciddiyete dağladı: “Uyuz peri kızı olarak da gözükür. Ama ne
domuzlar. Bir işin elinden tutsanız yer ile göğü birbirine bağlar ne de
ya, babayızın canı can değil mi?” altında bilginler aydınlanmıştır. Ulvi
görevlere yüksünür.
65 Buluntu Kutusu