Page 65 - Çatalca'da Eğitim - Sayı 1
P. 65
YUNUS EMRE
Yûnus Tapduk’un kapısında “dört kapı” “kırk makam”la Emre’nin hakikî hayatı ve kişiliği menkıbeler içinde ade-
artık Anadolu’nun makûs talihini değiştirecek yeni bir ta kaybolur. Bu nedenle kaynaklar ondan bahsederken
sayfa açacak olan irşad faaliyetini başlatmış olacaktır. elde edilen çok az bilgi de dâima rivâyetlerle birlikte ak-
Kıymetli yazar-şâir Mustafa Özçelik, Yûnus’un ma’nevî tarıldığından neyin gerçek neyin rivâyet olduğu bir türlü
gelişiminden sonra Anadolu’nun manevî mimarı olma anlaşılamaz. Bununla birlikte, hakikî bilgiyi veren kay-
durumunu şöyle dile getirir: İşte Yûnus Emre, Anado- nakların yetersiz oluşu da Yûnus’un kimliği araştırılır-
lu’daki manevî mimarlardan biridir. Halk planındaki ken menkıbelere başvurmak zorunluluğu getirir.” Cafer
tesir sahası itibariyle de en başta gelenidir. Onu böyle- Şen, bu girişten sonra Yûnus Emre hakkında günümüze
si başarılı kılan sebep ise tasavvuf anlayışına getirdiği kadar gelen menkıbelerin sembolik, alegorik yapılarını
yorumdur. Yûnus Emre’de tasavvuf, nazarî ve kitabî bir tahlile geçer. Günümüze kadar gelen menkıbelere göre,
anlayış değildir. Bu felsefeyi bir iman ve aksiyon haline Hacı Bektaş-ı Veli, Horasan’dan Anadolu’ya göç ettikten
getirerek pratik hayata mal eder. Tesirli olmasının bir sonra kerametleri, evliyalığı ve buna bağlı söylenceleri
başka önemli sebebi de bunu şiirle üstelik Türkçe ile Anadolu’nun her yanına yayılmıştır. Bu durum Hacı
yapmış olması keyfiyetidir. Bu yüzden Vahdet-i Vücûd Bektaş’ın etrafında müridlerin, dervişlerin, muhible-
anlayışına bağlı pek çok sûfî unutulup giderken bu an- rin toplanması sonucunu doğurur. Dergâhta meclisler,
layışını sanat imkanlarıyla anlattığı için Yûnus, unutul- irşad halkaları kurulur. Yine bu vakitlerde Sivrihisar’ın
mamış, Peyâmi Safa’nın ifadesiyle “Üç zamanın; hem kuzeyindeki Sarıköy’de bulunan Yûnus adında tarımla
geçmişin hem bugünün hem de geleceğin şâiri olmuş- uğraşan bir fakir köylü yaşamaktadır. Kıtlık zamanla-
tur.” Sezai Karakoç, Yûnus’un kültür hayatına çıktığı bu rının birinde Yûnus, ekinden mahsul alamayınca ken-
yüzyılı yani Hicrî 7., Milâdî 13. yüzyıla “yeni bir maya- disine hayli uzak olan Hacı Bektaş dergâhına varmak
lanma ve yoğrulma çağının, döneminin başı”olarak nite- için yola düşer. Kimsenin Hacı Bektaş kapısından boş
ler. İşte tam bu dönemin insânıdır Yûnus Emre. O halde döndürülmediğini bildiği için niyeti oradan buğday is-
kimdir bu Yûnus? Yûnus Emre gibi ulu kişilerin bir tek temektir. Öyle de yapar, yola çıkar. Çam sakızı çoban
hayatı, bir tek hayat hikayesi yoktur. Düşünce, irfân ve armağanı diyerek dağdan topladığı alıçları torbasına
sanat semâlarının yıldızlarının iki başlı bir hayatı vardır. doldurur. Yûnus, Sulucakarahöyük’teki dergâha varıp
Yûnus’un da öyle… Yûnus’un bir menkıbevî hayatı var- kendisinin kıtlıktan dolayı ekin alamadığını, Hünkar
dır bir de gerçek hayat hikayesi... Menkıbeler yaptıkla- Hacı Bektaş’ın, yanında getirdiği alıçları kabul edip ye-
rıyla veya yazdıklarıyla efsâne haline gelmiş insânların rine buğday vermesini talep eder. Hacı Bektaş “öyle ol-
yarı masal yarı efsane hayatlarının sübjektif tarihidir, sun” diyerek alıçları almaları için abdallarına işaret eder.
denilebilir. Biz de Yûnus’un iki hayatını beraber ele al- Alıçlar kabul edilirken Yûnus Emre birkaç gün orada ka-
manın daha manidar olacağı düşüncesiyle çift yönlü bir lır. Yûnus gitmeye karar verdiğinde Hacı Bektaş’a haber
açıklamayı uygun gördük. Bu metodu kıymetli hocamız verilir. O da, “Sorun bakalım ne ister, buğday mı nefes
Prof. Dr. Mustafa Tatçı’nın “Yûnus Emre; Divân ve Risâ- mi?” der. Yûnus “Ben nefesi neyleyeyim, bana buğday
letü’n-Nushiye” çalışmasından ilhamen uygulamaya ça- gerek” der. Yûnus’un cevabı Hacı Bektaş’a bildirilir. Hacı
lışacağız. Malum olduğu üzere menkıbelerde insânlar ve Bektaş “Varın söyleyin, alıcının her tanesi için bir nefes
olaylar, reel alemdeki gibi tasvir edilmezler. Menkıbeler; verelim” Yûnus, bu söze cevaben şöyle der: “Nefes karın
tıpkı peygamberlerin halk arasında yayılmış kıssaları ya doyurmaz lütfederse buğday versinler.” Bu söz üzerine
Hacı Bektaş yine “Varın söyleyin, alıcının her çekirdeği
da tarihi şahsiyetlerin efsaneleştirilmiş biçimleri gibi
başına on nefes verelim.” diye ısrar eder. Yûnus: “Ben ne-
içlerinde alegori, sembol, metafor, mazmûn, remiz bu- fesi neyleyeyim, çoluğum çocuğum var, bana buğday ge-
lundururlar. Bu da menkıbeleri tarihî vesika olmaktan rek” der. Bunun üzerine Hacı Bektaş, ona dilediği kadar
uzaklaştırır. Böyle olunca menkıbeler tarihe toplumun buğday verilmesini emreder. “Yûnus veda ederek yola
sosyolojisine dair kuru bilgi elde etme zemini olmaktan koyulur. Köyün çıkışındaki yokuşu çıkınca aklı başına
uzaklaşır. Prof. Dr. Cafer Şen “Bir Külliyat Işığında Yû- gelir. Şöyle düşünür:
nus Emre’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Felsefesi” baş-
lıklı makalesinde Mustafa Tatçı’nın hazırlayıp yayınladı- “Vilâyet erine vardım, bana nasip sundular, alıcımın her
ğı Yûnus Emre Külliyat’ını baz alarak Yûnus Emre’nin çekirdeği başına on nefes verdiler, razı olmadım. Şimdi,
menkıbevî ve gerçek hayatı arasındaki ilişkileri son de- bu buğday bir nice gün içinde tükenir, nefes ise, ölün-
rece geniş ve aydınlatıcı bir suretle tahlil eder. “Yûnus ceye dek tükenmez. Ola ki, himmet ettikleri nasibi ve-
2021/1 65