Page 67 - Çatalca'da Eğitim - Sayı 1
P. 67
YUNUS EMRE
Bu meseleyi Süleyman Uludağ şöyle izah etmektedir: çevirir. Sonra padişaha Allah dostlarının dağları da taş-
Tasavvufta velîlerin nefesinde insânları etkileyen mâ- ları da altına çevirebileceğini söyler. Yûnus sonrasında
nevî bir kuvvetin bulunduğuna inanılır ve onların ne- taşları, ağaçları olması gereken şekle döndürerek varlık
fesine “enfâs-ı şerefe, enfâs-ı tayyibe, enfâs-ı kudsiyye, ile sorunu olmadığını gösterir. Bu menkıbede Yûnus’un
nefes-i rahmânî, nefes-i hakkānî” gibi isimler verilir. altına ve zenginliğe ilgi göstermemesi, terk-i dünya
Mânen ölmüş olanları tekrar hayata kavuşturduğu için (dünyayı terk) olarak anlaşılabilir. Altına çeviren iksir
böyle tesirli nefese Hz. Îsâ’nın ölüleri diriltmesine tel- ise ilm-i ledün’dür. Burada eşyayı altına döndüren ger-
mihen “dem-i Îsâ” denir, buna sahip evliya da “Îsî-ne- çeğe vardıran bilgiden başkası olamaz. Yine, Yûnus’un
fes” olarak nitelenir. Ölüleri dirilten bu nefes, İsrâfil’in dergâha kırk yıl gibi uzun bir süre odun taşıdığı halde
sûra üflediği nefese de benzetilir. Halk arasında nefes hiçbir eğri odunu dergâha getirmemiş olması da remzî
etmek deyimi “şifa bulması için hastaya dua etmek”, bir ma’na taşır. Kanaatimize göre buradaki doğru odun,
nefesi sinmek ise “duanın etkisinin görülmesi” anlamı- hakikat yolcusunun hiçbir fiilinde hatta taşıdığı odun-
na gelir. Allah Teâlâ’nın Hz. Âdem’e üflediği nefha ile da bile eğriliğin olmaması suretinde yorumlanabilir. Bu
(el-Hicr 15/29; Sâd 38/72) bu diriltici nefes arasında aynı zamanda “erenler meclisine eğrilik yakışmaz” ifade-
ilişki kuranlar da vardır. Velînin nefes bağışlaması “sâlike sinin de mecâzî ifadesi olabilir. Prof. Dr. Ali Torun olayı
himmet ve dua etmesi” demektir. Nefes kelimesiyle “üf- biraz daha ileri götürerek şöyle demektedir: “Vücûd-ı
lemek” anlamındaki “nefs” arasında bir anlam yakınlığı vâhidi anlamak, cemâl ve celâli birlemek ve vücûd için-
de kendi aslını seyretmek kolay olmasa gerektir. Yûnus,
vardır. Hz. Peygamber’in Felak ve Nâs sûrelerini okuyup celâlde cemâli buluncaya; “bir isen birliğe bak” deyince-
üflediği rivâyet edilir. Hadiste, “Ruhulkudüs kalbime üf- ye kadar, yani kırk sene eğitilmiş ve nihâyet eğriyi doğ-
ledi” şeklinde bir ifade geçtiğinden nefes (üfleme) va- ruyu bir kenara bırakarak her tecellîden yârin cemâlini
hiy türlerinden biri sayılmıştır (Süyûti, I, 142). Gazzâlî temaşa etmiştir. Dolayısıyla “odunlar” için kullanılan
bu anlamdaki nefesi ilham olarak kabul eder. Yûnus’un eğri veya doğru gibi sıfatlar, insânın noksanlığından iba-
Divân’ında da buna benzer birçok vurguya rastlamak rettir. Bu noktada menkıbedeki “düz odunlar” Allah’ın
mümkündür. Hz. İsa’nın ölüleri diriltme mucizesinin Cemâl “eğri odunlar” ise Celâl sıfatlarının tezahürlerini
manevî olduğu, ölüleri diriltmenin Allah’a mahsus ol- sembolize etmektedir.” Bu ve bunun gibi menkıbelerin
ması hasebiyle diriltme fiilinin ilâhî hakikatten uzak düz okunmasının tasavvufî metinlerin ruhuna aykırı ol-
kalanların ma’nen ölü olduğu, Hz. İsa’nın bu manevî duğu ma’lumdur. Menkıbelerin ma’nayı ifade ederken
ölüleri vahiy, hikmet ve irşad ile diriltme üzere memur kullandıkları mecâzî sembol, remiz ve mazmunların bir
olduğuna dair yorumlar da yapılagelmiştir. Buna göre tevile tabi tutulması zarurîdir. Öbür türlü, olağanüstü
Hz. İsa’nın kör gözleri açması da gözleri ilâhî hakikate hallerin anlatıldığı bu metinler olağan dilin acizliğine ta-
kör olanların gözlerinin açılması suretinde yorumlana- kılarak hakikatleri karşılamayacak ve düz okumalara yol
bilir. Yûnus Emre Divânı’nda Hz. İsa’ya fazlaca telmihte açacak ve ortaya çıkacak olan kıssa ve hikayeler anlamı-
bulunulduğu söylenemez. Yalnızca şu beyitte insânın ve nın önüne perde çekecektir. Kezâ, Yûnus Emre’nin eser-
nefsin açmazları ve çelişkileri bahsinde şöyle denilir: lerinin üçte ikisinin suya atıldığına dâir olan menkıbe
de böyle okunmalıdır. Buna göre Molla Kasım isimli bir
“Bir dem gelir İsî gibi ölmüşleri diri kılar zahîr âlimi ya da şeriat ehli Yûnus’un divânını eline alıp
Bir dem girer kibr evine Fir’avn ile Haman olur” bir ırmak kenarına varır. Yûnus’un şiirlerini okumaya
başlar. Molla Kasım, kendince şeriate, dinin zahirîne uy-
Sonuçta Yûnus kendi deyimiyle “gafil” olup nefesi Hacı
Bektaş’tan almaz. Onun selamıyla Tapduk Emre kapı- gun görmediği şiirleri kitaptan koparıp koparıp ırmağa
sına gelir. Yûnus, Tapduk tarafından kabul edilir. Artık bırakmaktadır. Çünkü, daha önce söylediğimiz biçimiy-
Yûnus hizmet edip nasip alacaktır. Yûnus’a dergâha le, Molla Kasım, mecâzî ya da remzî olanı düz okuyan
odun taşıma görevi verilir. Yûnus bu görevi ifâ ederken bir zahir-perestir. Molla Kasım böylece Yûnus’un şiirle-
rinin üçte ikisini suya atar. Fakat 2001. şiire geldiğinde
başına türlü türlü haller gelecektir. Menkıbelerde rivâyet Yûnus Emre’nin manevî keşfi ile ürperir. Yûnus adeta
edildiğine göre Yûnus, yine dağdan odun getirme işinde şiirlerinin başına ne geleceğini önceden görmüş ve şöyle
iken yanına sonradan padişah olduğu anlaşılan bir kişi demiştir:
gelir. Ona bir kese altın vererek bunun çok değerli ol-
duğunu söyler. Yûnus, padişahın kendisine verdiği altın- Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme
ları önemsemez, etrafındaki bütün taşları ağaçları altına Seni sigaya çeker bir Molla Kasım gelir”
2021/1 67