Page 247 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 247

LEMEAT                                                              247





                Ferdi,  şahsı ahlâksız, hem fakir eylemiştir. Bunun  şâhidi çoktur:
                Kurûn-u  ûlâdaki mecmû-u vahşet ve cinayet hem gadr ve hem
                                                                       hıyânet...

                                                                    15
                Şu medeniyet-i habîse tek bir defada kustu. Midesi ( * ) daha bula-
                 nır. Âlem-i İslâm’daki istinkâf-ı mânidâr hem de bir cây-i dikkat.

                Kabûlde muzdaribdir, soğuk da davranmıştır. Evet Şerîat-ı Garrâ’da
                          olan Nur-u İlâhî, hàssa-i mümtâzıdır istiğnâ, istiklâliyet.
                O hàssadır bırakmaz ki o nur-u hidayet, şu medeniyet rûhu olan
                            Roma dehâsı ona tahakküm etsin. Onda olan hidayet,

                Bundaki felsefe ile mezcolmaz, hem aşılanmaz, hem de tâbi ola-
                       maz. İslâmiyet rûhunda şefkat izzet-i îmân, beslediği şerîat

                Kur'ân-ı Mu'ciz-Beyân tutmuş yed-i beyzâda hakàik-ı  şerîat.  O
                        yemîn-i beyzâda birer Asâ-yı Mûsa’dır. Sehhâr medeniyet,
                             İstikbâlde edecek ona secde-i hayret...

                Şimdi buna dikkat et: Eski Roma, Yunan’ın iki dehâsı vardı;  bir
                           asıldan tev'emdi, biri hayâl-âlûddu, biri madde-perestti.

                Su içinde yağ gibi imtizaç olamadı. Mürûr-u zaman istedi, mede-
                niyet çabaladı. Hıristiyanlık da çalıştı temzicine muvaffak hiçbiri
                                                                     de olmadı.
                Herbiri istiklâlini filcümle hıfzeyledi. Hattâ el'ân âdeta o iki rûh,
                                şimdi de cesedleri değişmiş. Alman-Fransız oldu.

                Güyâ bir nev'i tenâsüh başlarından geçmişti. Ey birader-i misâlî!
                         Zaman böyle gösterdi. O ikiz iki dehâ, öküz gibi reddetti,

                Temzicin esbâbını; şimdi de barışmadı. Mâdem onlar tev'emdi, kar-
                           deş ve arkadaştı, terakkîde yoldaştı; birbiriyle döğüştü,
                   ( * ) Demek daha dehşetli kusacak. Evet iki Harb-i Umumî ile öyle kustu ki;
                hava, deniz, kara yüzlerini bulandırdı, kanla lekeledi.
   242   243   244   245   246   247   248   249   250   251   252