Page 253 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 253

LEMEAT                                                              253





                Şimdi her cihete mukâbil bir cebheyi alırız, def'ine çalışırız. Ev-
                             vel: Kudretimize müracaat ederiz, vâ-esefâ görürüz
                Ki âcize zaîfe. Sâniyen: Nefiste olan hâcâtın susmasına teveccüh
                                 ediyoruz. Vâ-esefâ durmayıp bağırırlar görürüz.

                Sâlisen:  İstimdâdkârâne, bir halâskârı için bağırır, çağırırız, ne
                           kimse işitiyor, ne cevabı veriyor; biz de zannediyoruz:

                Herbir şey bize düşman, herbir şey bizden garîb. Hiçbir şey kal-
                bimize bir tesellî vermiyor; hiç emniyet bahşetmez, hakîki zevki
                                                                        vermez.
                Râbian: Biz ecrâm-ı ulviyeye baktıkça, onlar nazara verir bir havf
                ile dehşeti. Hem vicdânın müz'ici bir tevahhuş geliyor; akıl-sûz,
                                                                    evhâm-sâz!
                İşte ey birader! Bu dalâletin yolu, mâhiyeti şöyledir. Küfürdeki
                zulmeti, bu yolda tamam gördük. Şimdi de gel kardeşim, o ade-
                                                                    me döneriz.

                Tekrar yine geliriz. Bu kere tarîkimiz Sırat-ı Müstakîmdir; hem
                îmânın yoludur. Delil ve imâmımız, inâyet ve Kur'ân’dır; şehbâz-ı
                                                                  edvâr-pervâz.

                İşte Sultan-ı Ezel’in rahmet ve inâyeti, vaktâ bizi istedi, kudret
                bizi çıkardı, lutfen bizi bindirdi kanun-u meşîete; etvâr üstünde
                                                                        perdâz.
                Şimdi bizi getirdi, şefkat ile giydirdi şu hil'at-ı vücûdu, emânet
                             rütbesini bize tevcîh eyledi. Nişan: Niyâz ve namaz.
                Şu edvâr ve etvârın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i nâzdır. Yo-
                lumuzda teshîlât içindir ki kaderden bir emirnâme vermiş sahife-
                                                                   de cebhemiz.

                Her nereye geliriz, herhangi tâifeye misâfir oluyoruz, pek uhuvvet-
                kârâne istikbâl görüyoruz. Malımızdan veririz, mallarından alırız.
   248   249   250   251   252   253   254   255   256   257   258