Page 9 - Efsane
P. 9
parçalanmış bir pencerenin pervazında oturuyordum, paslanmış çelik çubukların
ardında gözlerden uzaktaydım. Burası eskiden bir apartmandı ama artık kaderine
terk edilmişti. Odanın zemininde kırılmış lambalar ve cam kırıkları vardı,
duvarların boyası soyulmuştu. Bir köşede Seçmen Primo’nun eski bir portresi
yüzü yukarı dönük şekilde yerde duruyordu. Burada kimin yaşamış olduğunu
merak ettim; kimse seçmenimizin portresini öylece yerde bırakacak kadar
çıldırmış olamazdı.
Saçım genelde olduğu gibi, eski bir şapkanın içine tıkılmış haldeydi. Gözlerim
yolun karşısındaki tek katlı küçük eve odaklanmıştı. Ellerim boynumdaki kolye
üzerinde gidip geldi.
Tess odanın diğer penceresine dayanmış beni izliyordu. Bu akşam huzursuzdum
ve o her zamanki gibi bunu hissedebiliyordu.
Veba, Lake bölgesini sert vurmuştu. JumboTron’ların ışığında, Tess’le birlikte
sokağın sonunda askerleri her bir evi kontrol ederken görebiliyorduk. Parlak
siyah pelerinleri sıcak dolayısıyla gevşetilmişti.
Her biri bir gaz maskesi takmıştı. Bazen bir evden çıktıklarında evin kapısını
büyük kırmızı bir X koyarak işaretliyorlardı. Bundan sonra kimse o eve girip
çıkamıyordu ya da bunu en azından kimsenin göremeyeceği bir şekilde
yapıyorlardı.
“Hâlâ göremiyor musun onları?” diye fısıldadı Tess. Gölgeler yüz ifadesini
gizliyordu.
Kafamı dağıtma çabası içinde eski PVC borularından derme çatma bir sapan
yapmaya çalışıyordum. "Akşam yemeği yemediler. Saatlerdir masaya
oturmadılar.” Duruşumu değiştirip rahatsız olan dizimi esnettim.
"Belki de evde değillerdir?”
Tess’e gıcık olduğumu belli eden bir bakış attım. Beni avutmaya çalışıyordu ama
istediğim bu değildi. "Bir ışık yanıyor. Şu mumlara bak. Eğer evde kimse yoksa
annem asla mumları boşa harcamaz."
Tess yakınlaştı. "Birkaç haftalığına şehirden gidelim bence, ne dersin?" Sakin
konuşmaya çalışıyordu ama sesinde korku vardı. "Yakında veba geçmiş olacak,
o zaman geri gelirsin. Paramız iki tren bileti almaya yeter de artar bile."