Page 68 - Münip E-Book
P. 68

reler.” Yûnus, dönüp tekkeye geri gelir. Aldığı buğdayı   larını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. - Üzeri-
             indirir. Halifeler, bu hali görüp Yûnus’a niçin geldiğini   ne gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Rabb’im budur.” dedi.
             sorarlar. Yûnus, “Bana buğday gerekmez o himmet olu-  Yıldız batınca da: “Ben batanları sevmem.” dedi. - Ay’ı
             nan nasibi versinler.” der. Yûnus’un bu hali ve sözleri,   doğarken gördü: “Rabb’im budur.” dedi. O da batınca: “Ye-
             Hacı Bektâş’a arz edilir. Bunun üzerine Hacı Bektâş şu   min ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, el-
             şekilde buyurur: “O şimden sonra olmaz. Biz o kilidin   bette sapıklığa düşen topluluktan olurdum.” dedi. - Güneş’i
             anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini on-  doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük.”
             dan alsın.” Yûnus’un hayatının anlatıldığı bu menkıbe-  dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Al-
             deki başlıca semboller, buğday ve alıçtır. Bunların mü-  lah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” - “Ben yüzümü
             cerret veya ruhî hali ise nefestir. Buğday, hakikat yolcu-  tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık
             sunun ilk ve ham karşılığıdır. Buğdayı insânın sembolü   ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (En’am 74-
             olarak ele alırsak bir başlangıç durumunu izah ettiğini   79)
             anlayabiliriz. Sonraki aşamalar; un, hamur ve ekmek
             olacaktır. Buna göre dergâha buğday olarak gelen Yûnus   Dikkat edilirse Hz. İbrahim kendisine oldukça uzak olan
             Emre, mürşidinin değirmeninde öğütülerek önce una;   yıldızdan, daha parlak olan aya; aydan da gündüze, her
             sonra hamura sonra da ekmeğe dönüşecektir. Bu durum   tarafı ışıtan güneşe varır. Fakat bütün bu gök cisimleri
             tıpkı daha önce dile getirdiğimiz ve alıntıladığımız şu   bir doğup bir batan ya da görünüp kaybolan bir tabiat
             dizeleri;                                    üzere oldukları için Hz. İbrahim güneşin batmasından
                                                          sonra daha büyük bir cismin arayışı içerisine girmez.
             Tapduk’un tapusunda                          “Ben batanları sevmem.” hükmüyle ezelî ve ebedî olan
             Kul olduk kapusunda                          yüce Allah’ı tefekkür yoluyla bulmuş olur. Küçükten bü-
             Miskin Yûnus çiğ idik                        yüğe, uzaktan yakına şeklinde başlamış olan bu yolcu-
             Piştik elhamdülillah.                        luk bir nevi soyutlaştırmayla; varlıktan gaybe, somuttan
                                                          soyuta şeklinde bir seyir gösterir. Yûnus’un alıç buğday
             çağrıştırmaktadır. Yûnus’un dergâha alıç götürmesi de
             sembolik olarak okunabilir. Çünkü alıç bir dağ meyva-  ve “nefes”le devam eden arayışı da İbrahimî bir arayıştır
             sıdır. Buğdaydan bir önce olarak da görülebilir. Yûnus,   denilebilir. Yûnus da tıpkı Hz. İbrahim’in “ben batanları
             Hacı Bektaş’a buğday karşılığında alıç götürüyorsa eğer   sevmem.” deyişi gibi; “Ne olmayacak iş ettim, gâfil ol-
             burada dağlı yabanî bir tabiatın, daha ileri ve olgun bir   dum. Şimdi, bu buğday bir nice gün içinde tükenir, ne-
             ürünle takası manasını taşır ki bu da Yûnus’un aslında,   fes ise, ölünceye dek tükenmez. Ola ki himmet ettikleri
             tereddütlü olsa bile, hakikat yolculuğuna başından beri   nasibi vereler.” der.
             niyetli olduğu fikrini verir bize. Yûnus’un buğday, alıç ve   Yûnus’un burada vardığı mutlak hakikat ve yakîn “nefes”
             nefes üçlemesi Hz. İbrahim’in hakikat ve ilâhî yolculu-  olarak sembolize edilmiştir. Nefes konusunda yapılan
             ğuna benzer. Bilindiği üzere Hz. İbrahim nübuvetinden   yorumların çoğu Hz. İsa’nın nefesi konusuna bağlan-
             evvel hakikati ararken uzaktan yakına; küçükten büyüğe   maktadır. Bilindiği üzere başta Kur’ân-ı Kerim olmak
             bir seyirle Rabb’inin kim ya da ne olduğunu tefekkür   üzere, birçok kaynakta Hz. İsa’nın ölüleri dirilten ne-
             etmekteydi. Kur’ân-ı Kerim de Hz. İbrahim’in bu halini   fesinden söz edilir. Maide Sûresi’nde Hz. İsa’ya verilen
             şöyle anlatır:
                                                          diriltme mucizesi hakkında şöyle buyrulmaktadır:
             Yûnus’un buğday, alıç ve nefes üçlemesi Hz. İbrahim’in   “Allah, Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi
             hakikat ve ilâhî yolculuğuna benzer. Bilindiği üzere
             Hz. İbrahim peygamberliğinden evvel hakikati ararken   an demişti, ‘Seni Ruh’ul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte
             uzaktan yakına; küçükten büyüğe bir seyirle Rabb’inin   ve yetişkin iken insânlarla konuşuyordun; sana Kitap’ı, hik-
                                                          meti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan
             kim ya da ne olduğunu tefekkür etmekteydi. Kur’ân-ı
             Kerim de Hz. İbrahim’in bu halini şöyle anlatır:  “İbra-  kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle uçan bir
             him, babası Âzer’e demişti ki:               şey olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi et-
                                                          miştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrailoğulları’na bel-
             “Sen putları Tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve   gelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler, ‘Bu apaçık bir
             kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum”. - Böylece biz   büyüdür’ demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini
             İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlık-  önlemiştim.” (Kur’ân-ı Kerim maide: 110)

         66            2021/1
   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73