Page 131 - Bir Ölür Bin Doğarız - Kitap
P. 131
Bayrağı oldular geleneğin.
17 Nisan katliamından “ölen ama yenilmeyen, umut ve
güven sağlayan, geleceği aydınlatan bir tavır, bir direniş”
doğdu. Hemen 17 Nisan’ı izleyen günler de bunun tanığı ve ka-
nıtı olacaktı zaten. Yılgınlık ve demoralizasyon bekleyenler, 16-
17 Nisan’ın yarattığı büyük coşku ve mücadele potansiyeliyle
karşı karşıya kalacaklardı.
Çünkü o gün onlar Sabo, Eda, Taşkın ve 16-17 Nisan’ın
diğer şehitleri olağanüstü bir sayfa açtılar devrim tarihimize.
Olağanüstülükleri olağanlıklarındaydı.
Bir evden, bir bürodan çıkarcasına sakin yalın “Hoşça
kalın” dediler, halklarına ve yoldaşlarına. Ölüm sıradandı on-
ların karşısında. Bir “hoşça kalın”la karşıladılar onu.
Direnmek asla “olağanüstü” değildi. Olağan olan, olması
gereken ve işte o an Çiftehavuzlar’da olandı.
Bunu anlatıyordu işte o yalın sözcük.
Ölümü gülerek kucaklamak, ölümsüzlüğün, sonsuz varo-
luşun, halkların yüreğinde ve bilincinde hep yaşamanın adı-
mıydı o an.
O adımı attılar cesaret ve inançla. Ve ölümsüzleştiler.
Ölümsüzleştiler, bayrak oldular. İnanç oldular.
Bizeydi veda mesajları, bizeydi çağrıları, halka ve bayrağı
taşıyacak olanlara…
Ayağa kalk, kalk İstanbul!
At üstündeki yorgunluğu…
Sabahat’ın gür sesiyle, seni çağırıyorlar İstanbul
Ve diyorlar ki, yeter, yeter artık, ayağa kalk, kavgaya sa-
vaşa gir İstanbul!
131