Page 133 - Bir Ölür Bin Doğarız - Kitap
P. 133

“Kimsin?” diye sordu Albay.

                         – Söylemem!


                         – Ahırı ateşe veren de sen miydin?

                         – Evet!


                         – Maksadın ne senin?

                         – Sizi yok etmek!


                         …. Sessizlik…

                         – Ön cephe hattını ne zaman geçtin?

                         – Cuma günü.


                         – Çok hızlı gelmişsin buraya!

                         – Neden zamanı boşa harcamalı?

                         Zoya’ya onu kimin gönderdiğini ve beraberinde kimlerin

                  olduğunu sordular. Onlar, Zoya’nın onlara yoldaşlarının nerede

                  olduklarını söylemek zorunda olduğunu düşündüler. Kapı ara-
                  lığından Zoya’nın yanıtı duyuldu:


                         “Hayır! Bilmiyorum, söylemeyeceğim.”

                         Ardından kayış havada şakladı ve çıplak bir etin yarıldığı

                  duyuldu. Birkaç dakika sonra, genç bir asker odadan fırlayarak
                  mutfağa gitti ve başını elleri arasına alarak, sorgulama ve kır-

                  baç sesi susuncaya kadar orada oturdu. Ama Zoya’ya darbeleri

                  indirenler gülüyorlardı. İki ev sahibi saydılar: iki yüz darbe!
                  Zoya sustu. Ve ardından bir kez daha söyledi:


                         “Hayır! Söylemeyeceğim!” Ancak bu kez sesi zayıflamıştı.

                         Sorgulama bittiğinde Zoya’nın alnında, kolları ve bacak-
                  larında siyaha çalan geniş morluklar oluşmuştu. O, yarı çıplak

                  ve yalın ayaktı. Elleri arkasında bağlanmıştı. Dudakları şişmiş

                  ve ağzı kan içindeydi. Belli ki bağırmasın diye tartaklanmıştı.



                                                                                                  133
   128   129   130   131   132   133   134   135   136   137   138