Page 261 - Bir Ölür Bin Doğarız - Kitap
P. 261
Ancak bu kez gelişlerinin amacı biraz farklıydı. Kemal As-
keri komutasındaki grup köyde bir eve gittiler. Takvimler 6 Ara-
lık 1994’ü gösteriyordu. Sabah saatleriydi.
Müfreze, köye girdikten biraz sonra kuşatıldı.
Kuşatmayı ilk önce nöbetçi gördü ve hemen içerideki yol-
daşlarına haber verdi. Düşman geceden bölgeye yerleşmiş, sa-
bahın ilk ışıkları ile birlikte de kuşatmayı daraltmaya
başlamıştı.
İlk işleri, düşündükleri ilk şey, içeride bulunan ev sahibini
sessizce evden çıkarmak oldu. Bu artık onların geleneğiydi.
Sonra da kapıdaki nöbetçi yoldaşlarını içeri aldılar.
Direnecek, çatışacak, savaşacaklardı.
Sakindiler. Sırt çantalarındaki belgeleri, dokümanları ve
düşmanın eline geçmemesi gereken her şeyi yaktılar.
Öyle bir anda ne yapılabilirdi? Birbirleriyle son kez kucak-
laştılar.
Yoldaşları çok da uzakta değildi. Düşüncelerinde, yalnızca
onlara, halkımıza, şehitlerimize layık olmak gerektiği vardı.
Tartışılacak, konuşulacak tek bir şey vardı; direnmek… ölmek
ama yenilmemek… bu son anda düşündükleri tek şey; bayra-
ğımızı Dersim’in bu köyünde de dalgalandırmaktı. Düşmanın
tankına, topuna, uçaklarına, binlerce askerine rağmen onları
orada yenmekti…
Çatışılacak, kanlarıyla o toprakları sulayacak, ölümsüzle-
şeceklerdi. Çevrede bulunan diğer gerilla birlikleri taciz ateşi
açarak, yoldaşlarına kuşatmadan çıkacak bir gedik açmaya ça-
lıştılar. Ancak olmadı.
Kuşatmayı yaramayacaklarını anlayınca düşmanın ate-
şine kurşunları ve sloganlarıyla cevap verdiler.
Düşman yüzlerce askeri, özel timi, silahları ve bombala-
rıyla o bölgede çember üstüne çember atıyordu. Artık mevzi-
deydiler.
261