Page 211 - Olasılıksız
P. 211

bile. Bir terörist olmadığına kanaat getirip, ona ismini yazıp bir imza atmasını söyledikten sonra da,
               kaldığı yerden dergisini okumaya döndü.
                    Gülümseyip teşekkür ettikten sonra Nava asansörlerin olduğu yere gitti. Düğmeye basar basmaz
               da kapılar açıldı. Tam girmek üzereydi ki asansörde birinin daha olduğunu fark etti. Adam o kadar
               dalmıştı ki Nava'nın yanından geçerken zahmet edip başını kaldırmadı bile. Gerçi beyzbol şapkasıyla
               gölgelenmiş yüzünü göremezdi, ama kadın onu tanıdı.
                    Bu Doc'tu.
                    Bir an için adamın boğazını bıçağıyla  kesip orada lobide kan kaybından ölmesi için bırakmayı
               düşündü. Julia'ya ve David'e yaptıklarından dolayı onu öldürmek istiyordu. Ama Nava şu anda bunu
               yaparsa görevlinin alarmı çalacağını ve böylece David'i kurtarma şansı olmayacağını da biliyordu.
                    Bu yüzden de, tek bir  kelime etmeden, öfkeden  kudurmuş bir halde  adamın gidişini seyretti.
               Dişlerini sıkarak altıncı kata çıkarken Doc'u düşünmemeye çalıştı.  Daha sonra öç  alacak zamanı
               olurdu. Asansörün kapıları açıldığında görevine devam etti.
                    Camlı kapılarla girilen lobi benzeri bir yere gelmişti. Sırt çantasını açtı  ve bir deste kâğıt
               büyüklüğünde elektromanyetik bir alet çıkardı. Bunu duvardaki  manyetik kutuya tuttu ve  elektronik
               kilitlerin açıldığını duymadan önce de tüm olası frekansları denemesini bekledi. Bu iş beş saniyeden
               kısa sürdü.
                    Kapılardan geçip pahalı görünümlü bir lobiye girdi bu sefer. Uzakdoğu işi bir halının iki tarafında,
               iki deri  koltuk vardı. Diğer duvar da aslında yerden tavana  kadar camdı ve buradan neredeyse
               uyumakta olan  şehrin parlak  ışıklarını  görebiliyordu. Camdan dışarı bakarken Nava hayatının farklı
               olmasını diledi. Birkaç saniye hayaller dünyasına dalıp sonra  hemen  kendine geldi. Kendi yolunu
               kendi seçmişti, başkası değil. Şimdi işi vardı.
                    Nava gözlerini camdan ayırdı ve gayet emin adımlarla araçta  ezberlediği güzergâhta,  koridor
               boyunca yürüdü. Bir elektromanyetik  kilidi daha açınca ikinci bir asansörün önüne  geldi. Derin bir
               nefes alıp yakayı ele vermemek için kendine hâkim olmaya çalıştı. Asansörü çağırdığı andan itibaren
               geri dönüşü olmayacaktı. O düğmeye bastığı andan itibaren sürekli gözetleniyor olacaktı.
                    Eger  elindeki bilgiler doğruysa, o zaman  sorun yoktu. Eğer bilgiler  yanlışsa ... ayvayı yemişti.
               Asansör açıldığında karşısında bir manga  güvenlikçi bulabilirdi. Ya da  sinir  gazı yiyebilirdi. Ya da
               laboratuvara kadar  kılına  zarar gelmeden gidip, orada Alman  kurt köpekleri tarafından paramparça
               edilirdi. Bunu bilemezdi.
                    Sırt çantasındaki silahları ve mermileri boşaltıp bunları çok  küçük bir çantaya tıktı. Sonra da
               kahverengi kâğıda sarılı bir şey çıkardı. Uyuşturuculu tabancayı ve 9 milimetreliklerinden birini çıkardı
               ve ikisini de kontrol etti, her zamanki gibi silahları tamamdı.
                    Son olarak bilekliğini kontrol etti. Bu onun gizli silahıydı ve buna ihtiyacı olmayacağını umuyordu.
               Hayatı riskte olduğunda başkalarına güvenmekten hiç hoşlanmazdı.  Bunu bir tek ölümü
               kesinleştiğinde kullanacaktı. O zaman da eğer işe  yaramazsa bu bir tek kendi suçu olurdu. Bunu
               düşününce kendini daha iyi hissetti.
                    Duvardaki düğmeye basıp asansörü bekledi. Bakalım neler olacaktı.
                    Caine insanların neden ilaç veya uyuşturucu bağımlısı olduklarını anladı.
                    Biraz sonra da o kadar kendinden geçti ki bunu umursamadı. Damarlarına akan o serin sıvının
               yerini başka bir  şey almıştı, inanılmaz bir  şeydi. Daha önce kanının akışını hissedebileceğini
               bilmiyordu; ama daha önce hiç damardan uyuşturucu almamıştı ki.
                    Buz gibi sıvı kolundaki damarlardan geçip beynine doğru yol aldı. Bu sırada da beyni boşluğa
               doğru sürüklendi. Kolu, omzu, boynu ve sonra,..vayyyy. Hiçbir  şeyin önemi yoktu.  Her  şey
               muhteşemdi. Dizi zonklamıyordu, sırtı ağrımıyordu, boynunun tutulduğunu hatırlamadı. Beyni hamur
               gibiydi; ama çok iyiydi. Çok, çok iyi.
                    Caine gülümsemeye başladı. Kıkırdadı. Göz kapakları gerildi, ama bunu da umursamadı. Göz




               Saklı Kütüphane                             211                                 www.e-kitap.us
   206   207   208   209   210   211   212   213   214   215   216