Page 216 - Olasılıksız
P. 216

"Bir şey mi vardı?" diye sordu uzun boylu nöbetçi. Sesi kalındı ve meydan okuyor gibiydi.
                    "Ben...şey hastaya bakmam gerekiyor da," diye kekeledi Nava tedirgin bir genç kızmış gibi.
                    Kadına sanki dünyanın en salak insanıymış gibi bakıyordu. "Burası yasak bölge. Siz-"
                    Mermi göğsünü delip geçince konuşamadı.
                    Tabancasını  Dalton'a çevirdi, ama adam bileğine yapıştı ve kadın tetiği çekince mermi tavana
               isabet etti. Tepelerine plastik ve cam yağdı ve ışık patladı. Adam kadının bileğini büktü, tabanca yere
               düştü, kadını boynundan yakalayıp duvara çarptı.
                    Kadının başı taş duvara çarpınca bir ses çıktı. Adam, kadının boğazını sıktığından, kadın nefes
               almak için ağzını açıyordu. Sağ elini kıpırdatamıyordu Nava, adam da o kadar yakındaydı ki tekme de
               atamazdı. Boşta kalan eliyle böbreğine vurduysa da, adam aldırış etmedi. Boğazını sıkmaya devam
               eden adamın sıcak nefesini ensesinde hissedebiliyordu Nava.
                    Gözlerinin içine bakınca birden kadını tanıdı. "Seni öldürmüştüm Vaner."
                    Gözlerinin önünde noktalar uçuşurken on saniye sonra bayılacağını biliyordu Nava. Ağzını açtı ve
               kapadı, nefes almaya çalıştı, ama bu bir işe yaramadı. Adam çok güçlüydü. Son bir gayretle dizini
               göğsüne çekti. Sağ ayağı uzanabilmişti.
                    Çizmesinin üstüne dokunup bıçağını  çekti. Terli ellerine aldı bıçağı. Bıçağı çekerken  kafası
               duvara vurunca neredeyse elindekini düşürecekti, ama sıkı sıkı kavradı.
                    Kolunu kaldırıp adamı sırtından bıçakladı. Bıçak saplandığında Dalton daha da  sıkı tuttu
               boğazını. Ama kadın bıçağı daha da derine itti, omzuna iyice soktu. Tendonunu yırtınca da Dalton
               bağırıp kadını bıraktı. Kadın nefes nefese dizlerinin ve ellerinin üstüne kapaklandı. Neredeyse
               bayılacaktı ama buna izin vermedi, kanlı ellerini yere dayadı ve acıya odaklandı.
                    İşi bitirmeden derin bir nefes aldı. Dalton'u susturmak zorundaydı. Adam üstünde debeleniyor,
               bıçağı çıkarmaya çalışıyordu. Bir eli hareketsiz  bir  şekilde duruyor, diğeri ise sırtına uzanmaya
               çalışıyordu çaresizce.
                    Elini uzattı, adamın sağ ayağına yapışıp onu çekti. Adam sırt üstü yere yapışınca boynu büküldü,
               gözlerinden kızgınlığı ve çektiği acı  okunuyordu. Nava,  derin bir  nefes daha alıp düşen nöbetçinin
               üstüne atılıp beline  oturdu. Bıçağının kabzasına yapıştı, doksan  derece çevirerek omzundan  çekip
               çıkardı. Yaradan, yıkılan bir barajdan akan su gibi kan fışkırıyordu.
                    İki eliyle tuttuğu bıçağı başının üstüne kaldırarak Dalton'un  göğsüne sapladı; bıçak adamın
               kalbine  girmeden önce iki  kaburgasını parçalamıştı. Başı öne eğilen adam son  nefesini verirken
               gözleri açık bir halde yere serildi. Altındaki beden hareketsizdi artık, Nava cansız bir adamın
               üstündeydi.
                    Hâlâ  nefes almakta zorlanan Nava boynunu  ovuştururken etrafına bakındı. Daha önceki iki
               nöbetçiyi hallettiği kadar temiz bir iş çıkaramamıştı.  İnce olan nöbetçi bacaklarını açmış yerde
               yatıyordu. Göğsünden kanlar akıyordu. Herhalde vurulduktan sonra bir an daha yaşamıştı çünkü iki eli
               de kan içindeydi. Yerde de kanlı parmak izleri vardı.
                    Dalton ise iyice dağılmıştı. Omzundaki yaradan oluk oluk kan akmıştı çevresine. Kan olmayan
               yerlerde de plastik ve cam parçaları vardı. Koridora girenin fark etmemesine imkân yoktu.
                    Saat 10:55'ti. Burası cehenneme dönmeden önce yalnızca beş dakikası vardı. Mermilerinden biri
               lambayı patlattığı için en azından fazla ışık olmadığını düşündü Nava. Koridorun aydınlatılmış kısmına
               baktı, sonra da Caine’in kapısındaki karanlığa.
                    Aklına bir fikir geldi.

                    Crowe içinden okkalı bir küfür etti. Kapının dışında silah seslerini duyduğu anda bunun Vaner
               olduğunu anladı. Monitöre baktığında Esposito ölmüştü, kan gölünün ortasında yerde yatıyordu. Son
               olarak kameradan  Dalton'un Vaner'ın bileğine yapıştığını görebildi, sonra kamera devre  dışı kaldı.
               Herhalde kurşun tavandaki kameraya isabet etmişti.




               Saklı Kütüphane                             216                                 www.e-kitap.us
   211   212   213   214   215   216   217   218   219   220   221