Page 692 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 692

MOLEKÜLER B‹YOLOJ‹ VE HAYATIN KÖKEN‹























                              itabın önceki bölümlerinde, fosil kayıtlarının ve karşılaştırmalı anatominin evrim teorisinin iddi-

                              alarını geçersiz kıldığını incelemiştik. Ancak evrim teorisinin iddiaları, gerçekte türler arasında-
                  K ki bu ilişkiyi incelemeye gerek kalmadan, daha ilk aşamada çıkmaza girmektedir. Bu ilk aşama,
                  yeryüzünde ilk canlı yaşamın nasıl ortaya çıktığı sorusudur.
                       Evrim teorisi, bu soruya yanıt olarak, canlılığın rastlantılar sonucu meydana gelen bir ilk hücreyle baş-

                  ladığı iddiasını öne sürer. Senaryoya göre, bundan dört milyar yıl kadar önce, ilkel dünya atmosferinde
                  birtakım cansız kimyasal maddeler tepkimeye girmiş, yıldırımların, sarsıntıların etkisiyle karışmış ve ilk
                  canlı hücre ortaya çıkmıştır.
                       Oysa, cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri iddiası, bugüne kadar hiçbir de-
                  ney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış, bilim dışı bir iddiadır. Aksine, bütün bulgular, bir canlının

                  ancak yine bir başka canlıdan türediğini ispatlamaktadır. Her canlı hücre, bir başka hücrenin çoğalmasıy-
                  la oluşur. Dünya üzerinde hiç kimse, en gelişmiş laboratuvarlarda dahi, cansız kimyasal maddeleri birara-
                  ya getirerek canlı bir hücre yapmayı başaramamıştır.

                       Evrim teorisi ise, insan aklı, bilgisi ve teknolojisi sonucunda bile elde edilemeyen canlı hücresinin, il-
                  kel dünya koşullarında rastlantılarla doğduğu iddiasındadır. İlerleyen sayfalarda bu iddianın neden bili-
                  min ve aklın en temel prensiplerine aykırı olduğunu inceleyeceğiz.


                       "Rastlant›" Mant›¤›na Bir Örnek


                       Bir canlı hücresinin rastlantılarla oluşabileceğini düşünen bir insanın, aşağıda anlatacağımız benzer bir
                  hikayeye de kolaylıkla aklının yatması gerekir. Bu, bir şehrin hikayesidir.
                       Varsayalım ki bir gün çorak bir arazide kayaların arasına sıkışmış bir miktar killi toprak, yağan yağ-

                  murlar sonucunda balçık haline gelir. Balçık, güneş açınca kayaların arasında kuruyup katılaşır ve şekille-
                  nir. Daha sonra, kendisine kalıp görevi gören kayalar bir şekilde ufalanıp dağılırlar ve ortaya düzgün, bi-
                  çimli, sağlam bir tuğla çıkar. Bu tuğla senelerce, aynı doğal şartlarla yanında kendisi gibi başka tuğlaların
                  oluşmasını bekler. Bu bekleyiş, aynı tuğladan aynı yerde yüzlercesinin, binlercesinin oluşmasına dek asır-

                  larca sürer. Bu arada büyük bir tesadüf eseri, önceden oluşan tuğlalarda hiçbir kayıp olmaz. Binlerce sene
                  fırtınalara, yağmurlara, rüzgarlara, kavurucu güneşe, dondurucu soğuğa maruz kalan tuğlalar, parçalan-
                  maz, çatlamaz, başka yerlere savrulup dağılmaz, aynı yerde ve aynı sağlamlıkta diğer tuğlaları beklerler.
                       Tuğlalar yeterli sayıya ulaşınca, rüzgar, fırtına, hortum gibi doğal şartların etkisiyle savrulur ve rast-

                  lantı eseri yan yana ve üst üste planlı bir biçimde dizilip bir bina kurarlar. Bu arada tuğlaları birbirine ya-
                  pıştıracak çimento, harç gibi malzemeler de "doğal şartlar"la oluşup kusursuz bir plan içerisinde tuğlala-
                  rın arasına girer ve bunları birbirlerine kenetlerler. Bütün bu işlemler başlarken toprağın altındaki demir





                690 Yarat›l›fl Atlas›  Cilt 2
   687   688   689   690   691   692   693   694   695   696   697