Page 239 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 239

ONBİRİNCİ  HÜCCET- İ İMANİYE                                                                                                241

           buna dikkat et ki, bir perde-i gaybdan kalınca bir ip çıkıyor.(Haşiye-15)
           Bak, sonra binler ipler ondan uzanmış. Herbir ipin başına bak: Birer
           elmas, birer nişan, birer ihsan, birer hediye takılmış. Herkese göre birer
           hediye veriyor. Acaba bilir misin ki, böyle garib bir gayb perdesinden,
           böyle acib ihsanatı, hedayayı şu mahluklara uzatan Zâtı tanımamak, ona
           teşekkür  etmemek,  ne  kadar  divanece  bir  harekettir.  Çünki  Onu
           tanımazsan bilmecburiye diyeceksin ki: "Bu ipler; uçlarındaki elmasları,
           sair  hediyeleri  kendileri  yapıyorlar,  veriyorlar."  O  vakit  her  ipe,  bir
           padişahlık manasını vermek lâzımgelir. Halbuki gözümüzün önünde bir
           Dest-i  Gaybî,  o  ipleri  dahi  yapıp  o  hedayayı  onlara  takıyor.  Demek
           bütün bu sarayda herşey, kendi nefsinden ziyade, o mu'ciznüma Zâtı
           gösteriyor. Onu tanımazsan, bütün bu şeyleri inkâr etmekle, hayvandan
           yüz derece aşağı düşeceksin.
              Dokuzuncu Bürhan
                  Gel,  ey  muhakemesiz  arkadaş!  Sen  şu  Sarayın  Sahibini
           tanımıyorsun  ve  tanımak  da  istemiyorsun.  Çünki  istib'ad  ediyorsun.
           Onun  acib  san'atlarını  ve  hâlâtını,  Akla  sığıştıramadığından  inkâra
           sapıyorsun. Halbuki asıl istib'ad, asıl müşkilât ve hakikî suubetler ve
           dehşetli külfetler, Onu tanımamaktadır. Çünki Onu tanısak, bütün bu
           saray,  bu  Âlem  birtek  şey  gibi  kolay  gelir,  rahat  olur;  bu  ortadaki
           ucuzluk ve mebzuliyete medar olur. Eğer tanımazsak ve O olmazsa, o
           vakit herbir şey, bütün bu saray kadar müşkilâtlı olur. Çünki herşey, bu
           saray kadar san'atlıdır. O vakit ne ucuzluk ve ne de mebzuliyet kalır.
           Belki bu gördüğümüz şeylerin birisi, değil elimize, hiç kimsenin eline
           geçmezdi.  Sen,  yalnız  şu  ipe  takılan  tatlı  konserve  kutusuna
           bak.(Haşiye-16) Eğer onun gizli Matbaha-i Mu'ciznümasından çık-
           masa idi, şimdi kırk para ile aldığımız halde, yüz liraya alamazdık.
                  Evet bütün istib'ad, müşkilât, suubet, helâket belki muhaliyet,
           Onu tanımamaktadır. Çünki nasıl bir ağaca bir kökte, bir kanunla, bir
           merkezde Hayat veriliyor. Binler meyvelerin teşekkülü, bir meyve gibi
           sühulet peyda eder. Eğer o ağacın meyveleri, ayrı ayrı merkeze ve köke,
           ayrı   ayrı    kanunla   rabtedilse,     herbir   meyve   bütün   ağaç   kadar
              ---------------------
              (Haşiye-15): Kalınca bir ip, meyvedar ağaca; binler ipler ise, dallarına; ipler
           başındaki elmas, nişan, ihsan, hediyeler ise, çiçeklerin aksamına ve meyvelerin en-
           va'ına işarettir.
              (Haşiye-16): Konserve kutusu; Kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar,
           süt kutusu hindistan cevizi gibi Rahmet Hediyelerine işarettir.
   234   235   236   237   238   239   240   241   242   243   244