Page 240 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 240

242                                                                                                                                        ASA-YI MUSA

          müşkilâtlı olur. Hem nasıl bütün ordunun teçhizatı bir merkezde, bir
          kanunda, bir fabrikadan çıksa; kemmiyetçe bir neferin teçhizatı kadar
          kolaylaşır. Eğer herbir neferin ayrı ayrı yerlerde teçhizatı yapılsa, alınsa;
          herbir neferin teçhizatı için, bütün ordunun teçhizatına lâzım fabrikalar
          bulunması lâzımdır.
                 Aynen bu iki misal gibi: Şu muntazam sarayda, şu mükemmel
          şehirde, şu müterakki memlekette, şu muhteşem Âlemde, bütün bu
          şeylerin İcadı birtek Zâta verildiği vakit o kadar kolay olur, o kadar
          hıffet peyda eder ki; gördüğümüz nihayetsiz ucuzluğa ve mebzuli-
          yete ve sehavete sebebiyet verir. Yoksa herşey o kadar pahalı, o ka-
          dar müşkilâtlı olacak ki, dünya verilse birisi elde edilemez...

             Onuncu Bürhan
                 Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! Onbeş gündür (Haşiye-
          17) biz buradayız. Eğer şu Âlemin Nizamlarını bilmezsek, Padişahını
          tanımazsak; cezaya müstehak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira onbeş gün
          (güya bize mühlet verilmiş gibi) bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş
          değiliz.
             Bu derece nazik san'atlı, mizanlı, letafetli, ibretli masnular içinde
          hayvan  gibi  gezip  bozamayız,  bize  bozdurmazlar.  Şu  memleketin
          Haşmetli  Mâlikinin  elbette  cezası  da  dehşetlidir.  O  Zât  ne  kadar
          Kudretli,  Haşmetli  bir  Zât  olduğunu  şununla  anlayınız  ki:  Şu  koca
          Âlemi,  bir  saray  gibi  tanzim  ediyor,  bir  dolap  gibi  çeviriyor.  Şu
          büyük  memleketi; bir hane gibi, hiçbirşey noksan bırakmayarak
          İdare ediyor. İşte bak, vakit-bevakit bir kabı doldurup boşaltmak gibi
          şu sarayı, şu memleketi, şu şehri Kemal-i İntizamla doldurup, Kemal-i
          Hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca mem-
          leketi  baştan  başa,  çeşit  çeşit  sofralar,(Haşiye-18)  bir  Dest-i  Gaybî
          tarafından kaldırır, indirir tarzında mütenevvi yemekleri sıra ile getirip
          yedirir. Onu kaldırıp başkasını getirir, sen de görüyorsun ve Aklın varsa
          anlarsın ki, o dehşetli Haşmet içinde hadsiz sehavetli bir Kerem var.
                 Hem de bak ki, o gaybî Zâtın Saltanatına, Birliğine bütün bu
          şeyler şehadet ettiği gibi; öyle de kafile kafile arkasından gelip geçen, o
          hakikî  perde  perde  arkasından  açılıp  kapanan  bu  inkılablar,  bu  ta-
          havvülâtlar;
                 ------------------
             (Haşiye-17): Onbeş gün, sinn-i teklif olan onbeş seneye işarettir.
             (Haşiye-18): Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne işarettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı
          olarak Matbaha-i Rahmetten çıkan Rahmanî Sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir
          kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.
   235   236   237   238   239   240   241   242   243   244   245