Page 158 - Risale-i Nur - Sikke-i Tasdik-i Gaybi
P. 158
160 SİKKE-İ TASDÎK-I GAYBÎ
Îmadan Remiz derecesine çıkar. Eğer iki-üç cihetle aynı mes'eleye
gelse İşaret olur. Eğer meâni-i elfaz İşârât-ı Harfiyeye münasib gelse
ve işaretle bahsedilen insanların ahvali o mânaya mutabık ve muvafık
olsa, o İşaret o vakit Delâlet derecesine çıkar. Eğer altı-yedi vecihle
Tevafukla beraber, mâna-yı kelimat İşaret-i Harfiyeye muvafık gelse
ve mukteza-yı hâle de mutabık olsa, o Delâlet o vakit Sarahat derece-
sine çıkar. İşte bu Düstura binaen, Şeyh-i Geylânî o meşhur Kasidesinde
ِ
ِ
Sarahat derecesinde Hizb-ül-Kur'andan bahsettiği gibi ءاشعْلا در ِ و Münâ-
َ
ُ ْ
câtında dahi mezkûr Âyete istinaden Hizb-ül-Kur'anın bir Hâdimini
Tasrihen ve arkadaşlarını da İşaret derecesinde haber veriyor.
Gavs-ı A'zamın istikbalden haber verdiği nev'inden, meşhur
Şeyhül-İslâm Ahmed-i Câmî dahi İmam-ı Rabbânî (R.A.) olan Ahmed-i
Farukî'den haber verdiği gibi, Celâleddin-i Rumî Nakşibendîlerden haber
vermiş. Daha bu nevi'den çok Evliyalar, vâkıa mutabık haber vermişler;
fakat onların bir kısmı Sarahata yakın haber vermişler. Diğer bir kısmı
haberleri çendan bir derece mübhem mutlaktır, fakat bahsettikleri Zatlar
Makam Sahibi ve Büyük olduklarından, Büyüklükleri ve Taayyünleri
cihetiyle o mübhem İhbar-ı Gaybîyi, bil'istihkak kendilerine almışlar.
Meselâ Ahmed-i Câmî (K.S.) demiş ki: "Her dörtyüz sene başında mühim
bir Ahmed gelir. Bin tarihi başındaki Ahmed en mühimmidir." Yâni o elfin
Müceddididir. İşte böyle mutlak bir surette söylediği halde, İmam-ı
Rabbânînin (K.S.) büyüklüğü ve Teşahhusu, o Haber-i Gaybîyi kat'iyyen
kendine almış. Hazret-i Mevlânâ Celâleddin-i Rumî de (K.S.) Nakşi-
bendîden mübhem bir surette bahsetmiş; fakat Nakşîlerin Büyüklüğü ve
Yüksekliği ve Teşahhusları o haberi de bil'istihkak kendilerine almışlar.
İşte bu Kerametkârâne İhbar-ı Gaybî nev'inden Gavs-ı Azam (K.S.)
dahi Hizb-ül-Kur'andan -işârî bir surette- haber verdiği gibi; Hizb-ül-
Kur'anın bir Hâdimi olan bu bîçare Saidi (R.A.) iki yerde Sarahaten haber
veriyor. Mübhem ve mutlak bırakmadığının Sırrı budur ki: Bu bîçâre Said,
makam sahibi olmamış iken ve büyük değil iken ve mutlak tâbiri teşhis
edecek bir teşahhus yokken, Lütf u İlâhî ile büyük bir makamın Hizme-
tinde bulunmasıdır. Âdeta