Page 130 - Risale-i Nur - Muhakemat
P. 130
132 MUHÂKEMAT
İ ş a r e t : Şunlar, ehl-i vahdet-üş şuhuddurlar. Fakat vahdet-
ül vücud ile mecazen tabir edilebilir. Fakat hakikaten vahdet-ül
vücud, bazı Hükema-i Kadîmenin meslek-i bâtılasıdır.
T e n b i h : Şu mutasavvifînin reis ve kebiri demiş ki: İttisali
veya ittihadı veya hulûlü iddia eden Marifet-i İlahiyeden hiçbir şey
istişmam etmemiştir. Evet mümkün, Vâcib ile nasıl ittisal veya
ittihad edecek? Kellâ!.. Evet mümkünün ne kıymeti vardır; tâ ki
Vâcib onda hulûl ede, hâşâ!.. Neam, mümkünde Füyuzat-ı
İlahiyeden bir Feyz tecelli eder.
İşte bunların mesleği ötekilerin mesleğine münasebet ve
temas edemez. Zira maddiyyunun mesleği maddiyata hasr-ı nazar ve
istiğrak ettiklerinden, efkârları fehm-i uluhiyetten tecerrüd edip
uzaklaştılar. O derece maddeye kıymet verdiler ki; herşeyi maddede
görmek, hattâ Uluhiyeti onda mezcetmek gibi bir meslek-i
müteassifeye girmişlerdir. Fakat Ehl-i Vahdet-üş Şuhud olan
Muhakkikîn-i Sofiye o derece Vâcib'e hasr-ı nazar etmişler ki;
mümkinatın hiçbir kıymeti kalmamıştır. "Bir vardır" derler...
El'insaf... Sera Süreyya kadar birbirinden uzaktır. Maddeyi cemi'
enva' ve eşkaliyle halkeden Hâlık-ı Zülcelal'e kasem ederim ki:
Dünyada şu iki mesleğin temasını intac eden re'y-i ahmakaneden
daha kabih ve daha hasis ve daha sahibinin mizac-ı Aklının
inhirafına delil olacak bir re'y yoktur.
T e n v i r : Küre-i arz küçük, parça parça ve rengârenk ve
mütehalif cam parçalarından farz olunursa herbiri başka çeşitle
levnine ve cirmine ve şekline nisbetle