Page 168 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 168

170                                                                            YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN

          sabittir.  Öyle  ise,  ey  Lütfü!  Risale-i  Nur'a  sıkı  yapış  ki,  bir  Mürşid-i
          Ekmel  bulasın.  Lisanına  Tevhidi  ver  ki,  şu  muhkem  kaleye  giresin;
          Feyyaz-ı Mutlak'ın Kelâmı olan Kur´ân-ı Mu'ciz-ül Beyan'a Hâdim ol
          ki, o Elmas Kılıncı Elinde tutasın.

                 İşte  o  Kılınçla,  hiç  havfsız,  başlarını  sarhoşlukla  o  bataklığa
          sokan dinsizlerin kafalarına vurarak atla. Ondan sonra,

             ِ
                      ِ
            ترمُا امَك مقتساف     gibi    kat'î    delilleri   Peygamberimiz   Sallallahu
                     ْ َ
                           َ
          َ ْ
                 َ
                         ْ
          Teâlâ  Aleyhi  Vesellem  Efendimizden  müteselsilen,  bütün  Risale-i
          Nur'un  Müellifi  Üstadımız  Said  Nursî'nin  yetiştiği  ve  serbest  gezdiği
          Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye (A.S.M.) olan Hatt-ı Müstakimi bari bir
          parça da sen takib et ki başın felâh bulsun...

                 Şu  geçen  Cuma  günü  Ruhumda  bir  sıkıntı  devam  ederek,
                                                ِ
                             ۪
                          م
                           ي
          Üstadım   için       ح َّ    ا ل   ر    ِنمحرلا  ِ  ه   ِم   ا   للّٰ      ب   Sırrını   istinsah  ediyordum.
                                   ٰ ْ َّ
                                               ْ
          Maalesef emraz-ı asabiyemin hadsiz istilâsı, o mühim Risaleyi pek âni
          olarak akîm bıraktırdı. Tekrar yine başladım, bir parça yazdım; baktım
          ki  yine  satır  geçmişim,  evvelki  yazdığım  yere  mürekkep  dökülmüş.
          Kendimde o sıkıntı hâlâ duruyor. Tekrar olarak Abdest üstüne Abdest
          aldım;  bütün  seyyiatımı  itiraf  ederek  ortaya  döktüm.  İstiğfar  ettim.
          Mübarek Dua olan Salavat-ı Şerifeye başladım. Sonra Kalbime geldi ki,
          Üstadımdan Himmet isteyeyim. Üstadımın Üstadına dediği gibi, ben de
          derim ve dedim...

                 O hâl, o vaziyet el'an devam ediyordu. Hattâ intihar derecesine
          kadar gelmişti. Dedim: "Aman ya Rabbi! Bundaki Hikmet nedir?" ve o
          Risaleyi ertesi güne ta'lik ettim.

              O akşam yani cumartesi gecesi, Âlem-i Menamda: Üstadım Atabey'in
          Zergendere Mescidinde imiş. Sabah Namazına gidiyormuşum; tesadüfî
          bir  karakol  kumandanı  bana  dedi  ki:  "Nereye  gidiyorsun?"  Câmiye
          dedim. Beni takiben Câmiye o da girdi. Gördüm ki, Üstadım bir karyola
          üzerindedir.  Evvelki  Cemaatımızdan  hariç,  içeride  beş-altı  daha
                                                                      ٓ ِ
                                                                ِ
                                        ل

                                        َ
          jandarma bulunuyor. Cemaat   ك      َ    َلا     ش   ۪ر ي   هدحو         للّٰ ا َّلاا  َ    ٰلا   ه     َلا... ilh."
                                       ه
                                                    َ
                                          َ
                                                          ُ ه
                                       ُ
                                                   ُ ْ َ
          devam   ediyorlar.  O  beraber  girdiğimiz  kumandan  ise,  Cemaatımıza
   163   164   165   166   167   168   169   170   171   172   173