Page 26 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 26

28                                                                                                  İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

          olarak  zikredilmesi  ise,  şerr  ve  isyanların  devam  edip,  tövbe  ve  afv  ile
          inkıta etmedikleri takdirde kat'îleşeceğine ve silinmez bir damga şekline
          geçeceğine  işarettir.  Üçüncü  fırka  ise,  vehim  ve  heva-yı  nefsin  Akıl  ve
          Vicdanlarına  galebesiyle,  bâtıl  bir  İtikada  tâbi'  olarak  nifaka  düşen  bir
          kısım  Nasara'dır.  Dalalet,  nefisleri  tenfir  ve  Ruhları  inciten  bir  elem
          olduğundan; Kur'an-ı Kerim o fırkayı aynı o sıfatla zikretmiştir. Ve ism-i
          fâil olarak zikrindeki sebeb ise; dalaletin dalalet olması, devam etmesine
          mütevakkıf olup, inkıtaa uğradığı zaman afva dâhil olacağına işarettir.

                 Ey arkadaş! Bütün lezzetler İmanda olduğu gibi, bütün elemler de
          dalalettedir. Bunun izahı ise; bir şahıs, Kudret-i Ezeliye tarafından, adem
          zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar. Bir
          lütuf  beklediği  zaman,  birdenbire  düşmanlar  gibi  hastalıklar,  elemler,
          belalar hücum etmeye başlarlar. Bir meded, bir yardım için müsterhimane
          tabiata  ve  anasıra  baktığı  vakit,  kasavet-i  kalble,  merhametsizlikle
          karşılaşır.  Ecram-ı  Semaviyeden  istimdad  etmek  üzere  başını  havaya
          kaldırır.  O  ecram,  atom  bombaları  gibi  dehşetli  ve  heybetli  halleriyle
          gözüne  görünür.  Hemen  gözünü  yumar,  başını  eğer,  düşünmeye  başlar.
          Bakar  ki,  Hayatî  Hacetleri  bağırıp  çağırmaya  başlarlar.  Bütün  bütün
          tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, Vicdanına iltica eder; bakar ki:
          Vicdanı,  binler  âmâl  (emeller)  ve  emanî  ile  dolu  gürültülerinden  cinnet
          getirecek  bir  hale  gelir.  Acaba  hiçbir  cihetten  hiçbir  teselli  çaresini
          bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meâdi, Sâni' ile Haşri itikad etmezse,
          onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı?

                 Evet o bîçare havf ve heybetten, acz ve ra'şetten, vahşet ve gönül
          darlığından,  yetimlikle  me'yusiyetten  mürekkeb  bir  vaziyet  içinde  olup
          Kudretine bakar, Kudreti âciz ve nâkıs.. Hacetlerine bakar, def'edilecek bir
          durumda  değildir.  Çağırıp  yardım  istese,  yardımına  gelen  yok.  Herşeyi
          düşman,  herşeyi  garib  görür.  Dünyaya  geldiğine  bin  defa nedamet  eder,
          lanet okur. Fakat o şahsın Sırat-ı Müstakime girmekle Kalbi ve Ruhu Nur-
          u İmanla ışıklanırsa, o zulmetli evvelki vaziyeti nuranî bir halete inkılab
          eder. Şöyle ki:

                 O şahıs, hücum eden belaları, musibetleri gördüğü zaman, Cenab-ı
          Hakk'a istinad eder, müsterih olur. Yine o şahıs, Ebede kadar uzanıp giden
          emellerini,  istidadlarını  düşündüğü  zaman,  Saadet-i  Ebediyeyi  tasavvur
          eder. O Saadet-i Ebediyenin Mâ-ül Hayatından bir yudum içer, Kalbindeki
          emellerini  teskin  eder.  Yine  o  şahıs,  başını  kaldırıp  Semaya  ve  etrafa
          bakar; herşeyle ünsiyet peyda eder. Yine o şahıs, Semadaki ecrama bakar;
          hareketlerinden dehşet değil, ünsiyet ve emniyet peyda
   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31