Page 70 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 70

ِ
                         َّٓ
                                  ِ ِ
                ِ
                                                   ِ ِ
            ۪مهراصبَا  ۪ ۪۪  ٰ۪ لع ۪ و ۪۪۪ ۪مهعمس ۪ ٰ۪ لع  َ َ  ۪۪۪ ۪ ۪و  ۪ مبِولق  ۪۪ ۪ ُ ُ  ٰ۪ ل َ  ۪ ۪ ۪۪ ۪ ۪ ع  ۪ للّا ۪متخ
                                                                   ٰ
                                                                       َ َ َ
                                                  ْ
                                 ْ
             ْ
                  َ ْ
                            َ َ
                                                                  ُ
                                    ْ َ
                                                            ِ

                           ۪ ميظع ۪۪۪ ۪باَذع ۪۪۪ ۪مهَلو  ۪۪۪ ۪  ۪ ةواشغ
                                                      ٌ َ َ
                                          َ
                                               ْ ُ َ
                           ٌ
                                َ
                                     ٌ




                 MUKADDEME: Bu Âyetin üzerinde durmak îcab ediyor. ehl-i
          itizal, ehl-i cebr, Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat gibi Ehl-i Kelâm'ın şu Âyet-i
          Azîmenin altında yaptıkları muharebe-i ilmiyelerini dinleyelim. Zira bu
          gibi fikrî harbler, ehl-i nazarı dikkate davet eder. Binaenaleyh onların
          bu  Âyette  takib  ettikleri  cihetleri  kontrol  lâzımdır.  Evet  Ehl-i  Sünnet
          ve-l Cemaat'ın Sırat-ı Müstakim üzerine olduğunu, ötekilerin ya ifrata
          veya  tefrite  maruz  kaldıklarını  isbat  için,  bazı  münasebetlerin  zikri
          lâzımdır:

                 Birincisi:  Tahakkuk  etmiş  Hakaiktendir  ki;  Tesir-i  Hakikî,
          yalnız ve yalnız Allah'ındır. Öyle ise, ehl-i itizal'in abde verdiği tesir-i
          hakikî hilaf-ı hakikat tir.

                 İkincisi: Allah Hakîmdir, öyle ise Sevab ve ikab abes değildir;
          ancak istihkaka göredir. Öyle ise, ızdırar ve cebir yoktur.

                 Üçüncüsü: Her şeyin biri mülk, diğeri Melekût; yani biri dış,
          diğeri  iç  olmak  üzere  iki  ciheti  vardır.  Mülk  ciheti,  bazı  şeylerde
          güzeldir,  bazı  şeylerde  de  çirkin  görünür;  âyinenin  arka  yüzü  gibi.
          Melekût ciheti ise, her şeyde güzeldir ve şeffaftır. Âyinenin dış yüzü
          gibi. Öyle ise, çirkin görünen şeyin yaratılışı, çirkin değildir, güzeldir.
          Ve  aynı  zamanda  o  gibi  çirkinlerin  yaratılışı,  mehasini  ikmal  içindir.
          Öyle ise, çirkinin de bir nevi güzelliği vardır. Binaenaleyh bu hususta
          Ehl-i  İtizal'in  "Çirkin  şeylerin  Halkı  Allah'a  aid  değildir"  dedikleri
          safsataya mahal kalmadı.

                 Dördüncüsü: Meselâ darb ve katle terettüb eden elem ve ölüm
          gibi  hasıl-ı  bil'masdar  ile  tabir  edilen  şey,  mahluk  ve  sabit  olmakla
          beraber,
   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74   75