Page 331 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 331

334                                                                                                                           LEM’ALAR


           memnun eden bir Mutasarrıf-ı Kadîr, hiç mümkün müdür ki; seni bilmesin
           ve görmesin ve nev-i insanın en büyük gayesi olan Hayat-ı Ebediyeye lâzım
           esbabı ihzar etmesin ve nev-i insanın en büyük, en ehemmiyetli, en lâyık ve
           umumî olan Beka Duasını Hayat-ı Uhreviyenin İnşasıyla ve Cennet'in İca-
           dıyla kabul etmesin ve Kâinatın en mühim mahluku, belki zeminin Sultanı
           ve Neticesi olan nev-i insanın Arş ve ferşi çınlatan umumî ve gayet kuvvetli
           Duasını  işitmeyip  küçük  bir  mide  kadar  ehemmiyet  vermesin,  memnun
           etmesin,  Kemal-i  Hikmetini  ve  nihayet  Rahmetini  inkâr  ettirsin?  Hâşâ..
           yüzbin defa hâşâ!..

                  Hem hiç kabil midir ki; Hayatın en cüz'îsinin pek gizli sesini işitsin,
           derdini dinlesin ve derman versin ve nazını çeksin ve Kemal-i İtina ve İhti-
           mam ile beslesin ve ona dikkatle hizmet ettirsin ve büyük mahlukatını ona
           hizmetkâr yapsın;  ve  sonra  en büyük ve  kıymetdar  ve bâki ve nazdar bir
           Hayatın gök sadâsı gibi yüksek sesini işitmesin.. ve Onun çok ehemmiyetli
           Beka Duasını ve nazını ve niyazını nazara almasın. Âdeta bir neferin kemal-i
           itina  ile  teçhizat  ve  idaresini  yapsın;  ve  muti'  ve  muhteşem  orduya  hiç
           bakmasın.. ve zerreyi görsün, Güneş'i görmesin.. sivrisineğin sesini işitsin,
           gök gürültüsünü işitmesin? Hâşâ.. yüzbin defa hâşâ!..

                  Hem  hiçbir  cihetle  Akıl  kabul  eder  mi  ki;  hadsiz  Rahmetli,
           Muhabbetli  ve  nihayet  derecede  Şefkatli  ve  kendi  san'atını  çok  sever  ve
           kendini  çok  sevdirir  ve  kendini  sevenleri  ziyade  sever  bir  Zât-ı  Kadîr-i
           Hakîm,  en  ziyade  kendini  seven  ve  sevimli  ve  sevilen  ve  Sâniini  fıtraten
           perestiş eden Hayatı ve Hayatın Zâtı ve Cevheri olan Ruhu, mevt-i ebedî ile
           i'dam  edip,  kendinden  o  sevgili  muhibbini  ve  habibini  ebedî  bir  surette
           küstürsün,  darıltsın,  dehşetli  rencide  ederek  Sırr-ı  Rahmetini  ve  Nur-u
           Muhabbetini inkâr etsin ve ettirsin? Yüzbin defa hâşâ ve kellâ!.. Bu Kâinatı
           cilvesiyle süslendiren bir Cemal-i Mutlak ve umum mahlukatı sevindiren bir
           Rahmet-i  Mutlaka,  böyle  hadsiz  bir  çirkinlikten  ve  kubh-u  mutlaktan  ve
           böyle bir zulm-ü mutlaktan, bir merhametsizlikten, elbette nihayetsiz derece
           münezzehtir ve mukaddestir.

                  NETİCE: Madem dünyada Hayat var, elbette insanlardan Hayatın
           Sırrını  anlayanlar  ve  Hayatını  sû'-i  istimal  etmeyenler,  Dâr-ı  Bekada  ve
           Cennet-i Bâkiyede, Hayat-ı Bâkiyeye mazhar olacaklardır. Âmennâ...

                  Ve hem nasılki yeryüzünde bulunan parlak şeylerin Güneş'in akis-
           leriyle parlamaları ve denizlerin yüzlerinde kabarcıkları ziyanın lem'alarıyla
           parlayıp sönmeleri, arkalarından gelen kabarcıklar yine hayalî güneşçiklere
           âyinelik etmeleri bilbedahe gösteriyor ki; o lem'alar, yüksek bir tek Güneş'in
           cilve-i in'ikasıdırlar   ve    Güneş'in    vücudunu    muhtelif    diller
   326   327   328   329   330   331   332   333   334   335   336