Page 329 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 329

332                                                                                                                           LEM’ALAR


           Celal ister ki; esbab, ellerini çeksinler Tesir-i Hakikîden... Fakat Hayatın
           hem zahirî, hem bâtınî, hem Mülk, hem Melekût vecihleri kirsiz, noksansız,
           kusursuz  olduğundan;  şekvaları  ve  itirazları  davet  edecek  maddeler  onda
           bulunmadığı gibi, İzzet ve Kudsiyet-i Kudrete münafî olacak pislik ve çir-
           kinlik olmadığından, doğrudan  doğruya perdesiz olarak Zât-ı  Hayy-ı  Kay-
           yum'un "İhya edici, Hayat verici, diriltici" İsminin eline teslim edilmişlerdir.
           Nur  da öyledir,  Vücud ve  İcad da öyledir.  Onun  içindir ki;  İcad ve  Halk
           doğrudan doğruya, perdesiz, Zât-ı Zülcelal'in Kudretine bakar. Hattâ yağmur
           bir nevi Hayat ve Rahmet olduğundan, Vakt-i Nüzulü bir muttarid kanuna
           tabi kılınmamış;  tâ  ki, her vakt-i  hacette eller  Dergâh-ı  İlahiyeye Rahmet
           istemek  için  açılsın...  Eğer  yağmur,  Güneş'in  tulûu  gibi  bir  Kanuna  tabi
           olsaydı; o Nimet-i Hayatiye, her vakit Rica ile istenilmeyecekti.

                  Ü ç ü n c ü    R e m i z : Yirmidokuzuncu hassasında denilmiştir ki;
           Kâinatın neticesi Hayat olduğu gibi; Hayatın neticesi olan Şükür ve İbadet
           dahi, Kâinatın Sebeb-i Hilkati ve İlle-i Gaiyesi ve maksud Neticesidir. Evet
           bu  Kâinatın  Sâni'-i  Hayy-ı  Kayyûm'u  bu  kadar  hadsiz  Enva'-ı  Nimetiyle
           kendini  zîhayatlara  bildirip  sevdirdiğine  mukabil,  elbette  zîhayatlardan  o
           Nimetlere karşı teşekkür ve sevdirmesine mukabil sevmelerini ve kıymetdar
           san'atlarına  mukabil  Medh  ü  Sena  etmelerini  ve  Evamir-i  Rabbaniyesine
           karşı İtaat ve Ubudiyetle mukabele edilmelerini ister.

                  İşte bu Sırr-ı Rububiyete göre Teşekkür ve Ubudiyet, bütün enva'-ı
           hayatın ve dolayısıyla bütün Kâinatın en ehemmiyetli gayesi olduğundandır
           ki, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan pek çok hararetle ve şiddetle ve halâvetle Şükür
           ve İbadete sevkediyor. Ve İbadet Cenab-ı Hakk'a mahsus ve Şükür Ona lâyık
           ve Hamd Ona hastır diye çok tekrar ile beyan ediyor. Demek bu Şükür ve
           İbadet doğrudan doğruya Mâlik-i  Hakikîsine  gitmek lâzım olduğunu ifade
           için,  Hayatı  bütün  Şuunatıyla  perdesiz  Kabza-i  Tasarrufunda  tutmasına
           delalet eden
                                                                         َ ى     ي
                تي ۪ مي  َ ُ     و    يحي ىذ  ُ َ  ۞   ه   و     َلا ۪    ىراه   نلا َ َ َ      و   ىلي   َللا    فَلَ ى   تخ ا هَل      و    تيمي  َ ُ      و   ۪    يح ُ ۪ ْ    ۪ ذلا    و   ه  و  َ ُ َ
                                                          ُ َ ُ ْ
           ُ
                                              ُ
                    ۪ ْ ُ
                                         ْ
                 ى تَ   ا    ْ      عب   د     وم    ض   ر ْ َ ْ َ َ َ َ    َلْا  ى      هىب    يح ُ ۪ ْ  َ    ۞   يف   نوُك  َ    ن     ف   ي    ُك ه   َل لو   قي  ى  َ َ َ َ ُ ُ ْ َ      اف   ن   م  ا  ارمَا  ا ضٰق  ى    ف   ا اذ    َ َ َ
                                                       ُ
                                         ُ
                                                                     ٰ
                                                                 ْ
                                                                ً

           gibi  Âyetler;  pek  sarih  bir  surette  vasıtaları  nefyedip,  doğrudan  doğruya
           Hayatı  Hayy-ı  Kayyûm'un  Dest-i  Kudretine  münhasıran  veriyor.  Evet
           Minnetdarlık ve Teşekkürü davet eden ve Muhabbet ve Sena hissini tahrik
           eden,  Hayattan  sonra  Rızk  ve  Şifa  ve  yağmur  gibi  vesile-i şükran şeyler
   324   325   326   327   328   329   330   331   332   333   334