Page 330 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 330

OTUZUNCU  LEM’A                                                                                                          333


          dahi doğrudan doğruya Zât-ı Rezzak-ı Şâfî'ye aid olduğunu; esbab ve vesait
          bir perde olduğunu

                                               ى
             ل  َ ُ    ي   ىن ُ ّ   ىذ   َلا ۪   وه َ َ ُ    ىين   ۞     و    ۪ فيَ   و      هف تض   ىرم   اذا  َ َ َ ْ  ُ      ين   ۞     و  َ   ة ا   مْل ۪ ت  ى  َ ُ   و ا   ْل   وق    ذ قاز   رل ا وه
                                                                        َ َ
                                                                   ُ ُ
                                   ُ َ ْ َ
                                    َ ُ
                                                                           َ ُ
                                          ى
                                 ا  وُطن   ق ام دع  ْ َ ْ  ى      م   ن       ب    ث   يغْل ا
                                                  َ
                                    َ
                                                    ْ َ
                                     َ َ

          gibi Âyetler ile "Rızk, Şifa ve yağmur, münhasıran Zât-ı Hayy-ı Kayyûm'un
          Kudretine hastır." Perdesiz, ondan geldiğini ifade için kaide-i nahviyece alâ-
                                    ا
                                  ق
          met-i hasr ve tahsis olan    زرلا    وه   ى       َلا   ۪ذ   وه ifade etmiştir. İlâçlara hâsi-

                                  ُ
                                    َ َ
                                         َ ُ
                                                  َ ُ
          yetleri veren ve Tesiri halkeden ancak O Şâfî-i Hakikî'dir.

                 D ö r d ü n c ü    R e m i z : Hayatın yirmisekizinci hassasında
          beyan edilmiştir ki; Hayat, İmanın Altı Erkânına bakıp isbat ediyor; onların
          tahakkukuna işaretler ediyor. Evet madem bu Kâinatın en mühim neticesi ve
          mayesi  ve  Hikmet-i  Hilkatı  Hayattır;  elbette  o  Hakikat-ı  Âliye,  bu  fâni,
          kısacık, noksan, elemli hayat-ı dünyeviyeye münhasır değildir. Belki Haya-
          tın  yirmidokuz  hassasıyla  mahiyetinin  azameti  anlaşılan  Şecere-i  Hayatın
          gayesi, neticesi ve o şecerenin azametine lâyık meyvesi, Hayat-ı Ebediyedir
          ve Hayat-ı Uhreviyedir; taşıyla ve ağacıyla, toprağıyla hayatdar olan Dâr-ı
          Saadetteki  Hayattır.  Yoksa bu hadsiz  cihazat-ı  mühimme ile  teçhiz  edilen
          Hayat şeceresi; zîşuur hakkında, hususan İnsan hakkında meyvesiz, faidesiz,
          hakikatsız olmak lâzım gelecek.. ve sermayece ve cihazatça serçe kuşundan
          meselâ yirmi derece ziyade ve bu Kâinatın ve zîhayatın en mühim yüksek ve
          ehemmiyetli  mahluku  olan  insan,  serçe  kuşundan  saadet-i  hayat  cihetinde
          yirmi  derece  aşağı  düşüp  en  bedbaht,  en  zelil  bir  bîçare  olacak.  Hem  en
          kıymetdar bir Nimet olan Akıl dahi, geçmiş zamanın hüzünlerini ve gelecek
          zamanın  korkularını  düşünmekle  Kalb-i  İnsanı  mütemadiyen  incitip  bir
          lezzete dokuz  elemleri  karıştırdığından, en  musibetli bir bela olur.  Bu  ise,
          yüz  derece  bâtıldır.  Demek  bu  hayat-ı  dünyeviye,  Âhirete  İman  Rüknünü
          kat'î isbat ediyor ve her baharda Haşrin üçyüz binden ziyade nümunelerini
          gözümüze  gösteriyor.  Acaba  senin  cisminde,  senin  bahçende  ve  senin
          vatanında hayatına lâzım ve münasib bütün levazımatı ve cihazatı Hikmet ve
          İnayet ve Rahmetle ihzar  eden  ve vaktinde yetiştiren, hattâ  senin midenin
          beka ve yaşamak arzusuyla ettiği hususî ve cüz'î olan Rızık Duasını bilen ve
          işiten  ve  hadsiz  leziz  Taamlarla  o  Duanın  kabulünü  gösteren  ve  mideyi
   325   326   327   328   329   330   331   332   333   334   335