Page 406 - Risale-i Nur - Sözler
P. 406

408                                                                                                                                    SÖZLER


          içtimaiye-i beşeriyede nokta-i istinadı "kuvvet" kabul eder. Hedefi "men-
          faat" bilir. Düstur-u hayatı "cidal" tanır. Cemaatlerin rabıtasını "unsuriyet
          ve  menfî  milliyet"  bilir.  Gayesi,  hevesat-ı  nefsaniyeyi  tatmin  ve  hacat-ı
          beşeriyeyi  tezyid  etmek  için  bazı  "lehviyat"tır.  Halbuki:  Kuvvetin  şe'ni,
          tecavüzdür.  Menfaatin  şe'ni,  her  arzuya  kâfi  gelmediğinden  üstünde
          boğuşmaktır.  Düstur-u  cidalin  şe'ni,  çarpışmaktır.  Unsuriyetin  şe'ni,
          başkasını yutmakla beslenmek olduğundan tecavüzdür. İşte şu medeniyetin
          şu  düsturlarındandır  ki,  bütün  mehasiniyle  beraber  beşerin  yüzde  ancak
          yirmisine bir nevi surî saadet verip seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır.

            Amma Hikmet-i Kur'aniye ise Nokta-i İstinadı, kuvvet yerine "Hakk"ı
          kabul eder. Gayede, menfaat yerine "Fazilet ve Rıza-yı İlahî"yi kabul eder.
          Hayatta, düstur-u cidal yerine "Düstur-u Teâvünü" esas tutar. Cemaatlerin
          rabıtalarında,  unsuriyet  ve  milliyet  yerine  "Rabıta-i  Dinî  ve  Sınıfî  ve
          Vatanî" kabul eder. Gayatı, "hevesat-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzatına
          sed çekip Ruhu maaliyata teşvik ve Hissiyat-ı Ulviyesini tatmin etmektir ve
          İnsanı  Kemâlât-ı  İnsaniyeye  sevkedip  İnsan  etmektir."  Hakkın  şe'ni  ise,
          İttifaktır. Faziletin şe'ni, Tesanüd’dür. Teâvünün şe'ni, birbirinin imdadına
          yetişmektir.  Dinin  şe'ni  Uhuvvettir,  İncizabdır.  Nefs-i  emmareyi
          gemlemekle bağlamak, Ruhu Kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın
          şe'ni,  Saadet-i  Dâreyndir.  İşte  medeniyet-i  hazıra,  edyan-ı  sâbıka-i
          semaviyeden,  bahusus  Kur'anın  İrşadatından  aldığı  mehasinle  beraber,
          Kur'ana karşı böyle Hakikat nazarında mağlub düşmüştür.

            Üçüncü  derece:  Binler  mesailinden  yalnız  nümune  olarak  üç-dört
          mes'eleyi göstereceğiz. Evet Kur'anın Düsturları, Kanunları, Ezelden geldi-
          ğinden  Ebede  gidecektir.  Medeniyetin  kanunları  gibi  ihtiyar  olup  ölüme
          mahkûm değildir. Daima gençtir, kuvvetlidir. Meselâ: Medeniyetin bütün
          cem'iyat-ı hayriyeleri ile, bütün cebbarane şedid inzibat ve nizamatlarıyla,
          bütün  ahlâkî  Terbiyegâhlarıyla,  Kur'an-ı  Hakîm'in  iki  mes'elesine  karşı
          muaraza edemeyip mağlub düşmüşlerdir. Meselâ:
               َ ِرلاَباو    ِّ  َ م َ  َ رحو    ْ      َ ب َ ي َ ع َ  َ ْلاَ  َ لِلّاَ  َ ح َّل          و َة ڬ َ َ  او  َ ىكزلا َ  ن  َ وَ َ ىا وت ا       َ ص َ ىل ةو  َّ  و ا َ لا  َمي ۪  َ و َ  ا َ ق  Kur'anın bu
                                             َّ
                     َّ
                               ن ه

                                                              ن
          Galebe-i İ’cazkâranesini bir Mukaddeme ile beyan edeceğiz. Şöyle ki:

            "İşarat-ül  İ'caz"da  isbat  edildiği  gibi  bütün  ihtilalat-ı  beşeriyenin
          madeni,  bir  kelime  olduğu  gibi  bütün ahlâk-ı  seyyienin  menbaı  dahi,  bir
          kelimedir.
   401   402   403   404   405   406   407   408   409   410   411