Page 401 - Risale-i Nur - Sözler
P. 401

YİRMİBEŞİNCİ  SÖZ                                                                                                            403


           olan millet-i yehud'un tâ Kıyamete kadar lisan-ı halleri, mevti istemeyece-
           ğini ve Hayat hırsını bırakmayacağını ifade eder. Meselâ:

              َ  كَنَة   ن  َ سمْل  َ وَ ا      ِ ِّ ن  َ ا َ ذل َ َّل ة  َ مِهي َ  لع َتب  َ ض َ ِر   Şu  Ünvanla  o  milletin  mukadderat-ı  istik-
                           ن
                                     ن
                                  ْ
                                 ْ
                ْ
           baliyesini  umumî  bir  surette  ifade  eder.  İşte  şu  milletin  seciyelerinde  ve
           mukadderatında  münderic  olan  şöyle  müdhiş  desatir  içindir  ki,  Kur'an
           onlara karşı pek şiddetli davranıyor. Dehşetli Sille-i Te'dib vuruyor. İşte şu
           misâllerden Kıssa-i Musa Aleyhisselâm ve Benî-İsrail'in sair cüz'lerini ve
           sair  kıssalarını  bu  kıssaya  kıyas  et.  Şimdi  şu  Dördüncü  Işık'taki  İ’cazî
           Lem'a-i  Îcaz  gibi  Kur'anın  basit  Kelimatlarının  ve  cüz'î  Mebhaslerinin
           arkalarında pekçok Lemaat-ı İ’caziye vardır. Ârife işaret yeter.

             Beşinci Işık: Kur'anın makasıd ve mesail, maânî ve esalib ve letaif ve
           mehasin cihetiyle Câmiiyet-i Hârikasıdır. Evet Kur'an-ı Mu’ciz-ül Beyan'ın
           Surelerine ve Âyetlerine ve husûsan Surelerin Fatihalarına, Âyetlerin meb-
           de' ve makta'larına dikkat edilse görünüyor ki: Belâgatların bütün enva'ını,
           Fezail-i  Kelâmiyenin  bütün  aksamını,  ulvî  Üslûbların  bütün  esnafını,
           Mehasin-i Ahlâkıyenin bütün efradını, Ulûm-u Kevniyenin bütün fezleke-
           lerini,  Maarif-i  İlâhiyyenin  bütün  fihristelerini,  hayat-ı  şahsiye  ve
           içtimaiye-i  beşeriyenin  bütün  nâfi'  düsturlarını  ve  Hikmet-i  Âliye-i
           Kâinatın  bütün  nurani  Kanunlarını  cem'etmekle  beraber  hiçbir  müşev-
           veşiyet  eseri  görünmüyor.  Elhak,  o  kadar  ecnas-ı  muhtelifeyi  bir  yerde
           toplayıp bir münakaşa, bir karışık çıkmamak, kahhar bir Nizam-ı İ’cazînin
           işi olabilir. Elhak, bütün bu câmiiyet içinde şu İntizam ile beraber geçmiş
           yirmidört  aded  Sözlerde  izah  ve  isbat  edildiği  gibi;  cehl-i  mürekkebin
           menşei olan âdiyat perdelerini keskin Beyanatıyla yırtmak, âdet perdeleri
           altında gizli olan hârikulâdeleri çıkarıp göstermek ve dalâletin menbaı olan
           tabiat tagutunu, Bürhanın Elmas Kılıncıyla parçalamak ve gaflet uykusu-
           nun  kalın  tabakalarını  ra'd-misâl  sayhalarıyla  dağıtmak  ve  felsefe-i
           beşeriyeyi ve Hikmet-i İnsaniyeyi âciz bırakan Kâinatın Tılsım-ı Muğlakını
           ve  Hilkat-i  Âlemin  Muamma-yı  Acibesini  feth  ve  keşfetmek,  elbette
           Hakikat-bîn ve Gayb-aşina ve Hidayet-bahş ve Hak-nüma olan Kur'an gibi
           bir  Mu’cizekârın  Hârikulâde  işleridir.  Evet,  Kur'anın  Âyetlerine  insaf  ile
           dikkat edilse  görünüyor  ki:  Sair  Kitablar  gibi  bir-iki  maksadı  takib  eden
           tedricî bir fikrin silsilesine benzemiyor. Belki, def'î ve ânî bir tavrı var ve
           ilka olunuyor bir gidişatı var ve beraber gelen herbir taifesi müstakil olarak
           uzak  bir  yerden  ve  gayet  ciddî  ve  ehemmiyetli  bir  muhaberenin  tek  tek,
           kısa kısa bir surette geldiğinin nişanı var. Evet Kâinatın Hâlıkından başka
           kim var ki, bu derece
   396   397   398   399   400   401   402   403   404   405   406