Page 399 - Risale-i Nur - Sözler
P. 399

YİRMİBEŞİNCİ  SÖZ                                                                                                            401


           İttifakına hafî bir îma edip, şu Kelimenin Îcazına bir letafet daha katar.

             Dördüncü Işık: Îcaz-ı Kur'anî o derece câmi' ve hârıktır, dikkat edilse
           görünüyor ki: Bazan bir denizi bir ıbrıkta gösteriyor gibi pek geniş ve çok
           uzun  ve  Küllî  Düsturları  ve  Umumî  Kanunları,  basit  ve  âmi  fehimlere
           merhameten  basit  bir  cüz'üyle,  hususî  bir  hâdise  ile  gösteriyor.  Binler
           misâllerinden yalnız iki misâline işaret ederiz.

             Birinci  Misâl:  Yirminci  Söz'ün  Birinci  Makamında  tafsilen  beyan
           olunan üç Âyettir ki, Şahs-ı Âdem'e Talim-i Esma ünvanıyla Nev-i Benî-
           Âdeme  İlham  olunan  bütün  Ulûm  ve  Fünunun  Talimini  ifade  eder  ve
           Âdem'e, Melaikenin Secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle Nev-i
           İnsana  semekten  Meleğe  kadar  ekser  mevcûdat  musahhar  olduğu  gibi,
           yılandan şeytana kadar muzır mahlûkatın dahi ona itaat etmeyip düşmanlık
           ettiğini  ifade  ediyor.  Hem  kavm-i  Musa  (A.S.)  bir  bakarayı,  bir  ineği
           kesmekle  mısır  bakar-perestliğinden  alınan  ve  "İcl"  hâdisesinde  tesirini
           gösteren bir bakar-perestlik mefkûresinin Musa Aleyhisselâm'ın bıçağıyla
           kesildiğini  ifade  ediyor.  Hem  taştan  su  çıkması,  çay  akması  ve  dağılıp
           yuvarlanması  ünvanıyla  tabaka-i  türabiye  altında  olan  taş  tabakası,  su
           damarlarına hazinedarlık ve toprağa analık ettiğini ifade ediyor.

             İkinci Misâl: Kur'anda çok tekrar edilen kıssa-i Musa Aleyhisselâm'ın
           Cümleleri ve cüz'leridir ki, herbir Cümlesi, hattâ herbir cüz'ü, bir Düstur-u
           Küllînin  ucu  olarak  gösterilmiş  ve  o   Düsturu   ifade   ediyor.   Meselâ ,

                َرًَحا  َ َ ۪ لَ َ َ ص  َ ِنباَ  َ نا َ ما َ ه َاي firavun, vezirine emreder ki: "Bana yüksek bir
                     ْ                  ن ْ
           kule  yap,  Semâvatın  halini  rasad  edip  bakacağım.  Semanın  gidişatından
           acaba  Musa'nın  (A.S.)  dava  ettiği  gibi  semada  tasarruf  eden  bir  İlah  var
                        ا
           mıdır?"  İşte    ًحر َ ص  Kelimesiyle  ve  şu  cüz'î  hâdise  ile,  dağsız  bir  çölde
                              ْ
           olduğundan dağları arzulayan ve Hâlıkı tanımadığından tabiat-perest olup
           Rubûbiyet dava eden ve âsâr-ı ceberutlarını göstermekle ibka-yı nam eden,
           şöhret-perest  olup  dağ-misâl  meşhur  ehramları  bina  eden  ve  sihir  ve
           tenasuhe  kail  olup  cenazelerini  mumya  edip  dağ  misillü  mezarlarda
           muhafaza  eden mısır  firavunlarının an'anesinde  hükümferma  bir  düstur-u
                                    ِ
           acibi ifade eder. Meselâ:  َكند      َ َ ب ِ ب  َ كي َ۪ جن  َم َ ن  َ ويْلا َ ف



                                                 ْ
                                                          ن ِّ
   394   395   396   397   398   399   400   401   402   403   404