Page 395 - Risale-i Nur - Sözler
P. 395

YİRMİBEŞİNCİ  SÖZ                                                                                                            397


           haletindeki vaziyetinden tut, tâ Duhanla inşikakına ve yıldızlarının düşüp
           hadsiz fezada dağılmasına kadar ve dünyanın imtihan için açılmasından, tâ
           kapanmasına  kadar  ve  Âhiretin  birinci  menzili  olan  kabirden,  sonra
           Berzahtan,  Haşirden,  Köprüden  tut,  tâ  Cennet'e,  tâ  Saadet-i  Ebediyeye
           kadar; mazi zamanının vukuatından, Hazret-i Âdem'in Hilkat-ı Cesedinden,
           iki  oğlunun  kavgasından  tâ  Tufana, tâ kavm-i firavunun garkına, tâ ekser
           Enbiyanın mühim hâdisatına kadar ve   َ ِ بَ نكَم  ِّ  َ ر ِ بَت ْ ن  َ  ا َ  ل َ س    işaret ettiği Hâdise-i
                                                ْ

                                                   ِ
           Ezeliyeden      tut,      tâ        َظانَاَرَة   ٌ  ِ         ِّ  َ َ ر َِ بِ  َىلَا ِ  َ ة َ  َ رضا    َ ذ َ َ ن  ِ ٍ  َئم  َ و َ ج و َ ه َ َ ي َ و  ن ن ٌ   ْ          ifade    ettiği
                                                    ٌ
           Vakıa-i Ebediyeye kadar bütün Mebahis-i Esasiyeyi ve Mühimmeyi öyle
           bir tarzda beyan eder ki, o beyan, bütün Kâinatı bir saray gibi idare eden ve
           dünyayı ve Âhireti iki oda gibi açıp kapayan ve zemin bir bahçe ve sema,
           misbahlarıyla  süslendirilmiş  bir  dam  gibi  tasarruf  eden  ve  mazi  ve
           müstakbel,  bir  gece  ve  gündüz  gibi  nazarına  karşı  hazır  iki  sahife
           hükmünde  temaşa  eden  ve  Ezel  ve  Ebed,  dün  ve  bugün  gibi  Silsile-i
           Şuûnatın iki tarafı birleşmiş, ittisal peyda etmiş bir surette bir zaman-ı hazır
           gibi onlara bakan bir Zât-ı Zülcelâl'e yakışır bir tarz-ı beyandır. Nasıl bir
           usta, bina ettiği ve idare ettiği iki haneden bahseder. Proğramını ve işlerinin
           liste ve fihristesini yapar. Kur'an dahi, şu Kâinatı yapan ve idare eden ve
           işlerinin listesini ve fihristesini -tabir caiz ise- proğramını yazan, gösteren
           bir  Zâtın  beyanına  yakışır  bir  tarzdadır.  Hiçbir  cihetle  eser-i  tasannu'  ve
           tekellüf  görünmüyor.  Hiçbir  şaibe-i  taklid  veya  başkasının  hesabına  ve
           onun yerinde kendini farzedip konuşmuş gibi bir hud'anın emaresi olmadığı
           gibi  bütün  ciddiyetiyle,  bütün  safvetiyle,  bütün  hulusuyla  safî,  berrak,
           parlak beyanı, nasıl gündüzün ziyası "Güneş'ten geldim" der. Kur'an dahi,
           "Ben,  Hâlık-ı  Âlem'in  Beyanıyım  ve  Kelâmıyım"  der.  Evet  şu  dünyayı
           antika  san'atlarla  süslendiren  ve  lezzetli  nimetlerle  dolduran  ve  San'at-
           perverane  ve  Nimetperverane  şu  derece  san'atının  acibeleriyle,  şu  derece
           kıymetdar  Nimetlerini  dünyanın  yüzüne  serpen,  sıra-vari  tanzim  eden  ve
           zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir Sâni', bir Mün'imden başka şu
           Velvele-i Takdir ve İstihsanla ve Zemzeme-i Hamd ve Şükranla dünyayı
           dolduran  ve  zemini  bir  Zikirhane,  bir  Mescid,  bir  Temaşagâh-ı  San'at-ı
           İlâhiyyeye çeviren Kur'an-ı Mu’ciz-ül Beyan kime yakışır ve kimin Kelâmı
           olabilir? Ondan başka kim Ona sahib çıkabilir? Ondan başka kimin Sözü
           olabilir!.  Dünyayı  ışıklandıran  ziya,  Güneş'ten  başka  hangi  şeye  yakışır!.
           Tılsım-ı  Kâinatı  keşfedip  Âlemi  ışıklandıran  Beyan-ı  Kur'an,  Şems-i
           Ezelî'den başka kimin Nuru olabilir? Kimin haddine düşmüş ki, Ona nazire
   390   391   392   393   394   395   396   397   398   399   400