Page 390 - Risale-i Nur - Sözler
P. 390

392                                                                                                                                    SÖZLER


            Coğrafyacı bir edibin o Kelâmdan kısmeti: Küre-i zemin, bahr-ı muhit-i
          havaîde veya esîrîde yüzen bir sefine ve dağları, o sefinenin üstünde tesbit
          ve müvazene için çakılmış kazıklar ve direkler şeklinde Tefekkür eder. O
          koca  küre-i zemini,  muntazam  bir  gemi  gibi  yapıp,  bizleri  içine koyup,
           Aktar-ı Âlemde gezdiren Kadîr-i Zülkemal'e karşı َكن ا َ شَم ظ ْ    ا َ َ ع ا  َ مَكن  َ ح ا      َ بس



                                                                             ْ ن
          der.

            Medeniyet  ve  heyet-i  içtimaiyenin  mütehassıs  bir  hakîminin  bu
          Kelâmdan hissesi: Zemini, bir hane ve o hanenin direği, hayat-ı hayvaniye
          ve hayat-ı hayvaniye direği, şerait-i hayat olan su, hava ve topraktır. Su ve
          hava ve toprağın direği ve kazığı, dağlardır. Zira dağlar, suyun mahzeni,
          havanın  tarağı  (gazat-ı  muzırrayı  tersib  edip,  havayı  tasfiye  eder)  ve
          toprağın hâmisi (bataklıktan ve denizin istilâsından muhafaza eder) ve sair
          Levazımat-ı Hayat-ı İnsaniyenin hazinesi olarak fehmeder. Şu koca dağları,
          şu  suretle  hane-i  hayatımız  olan  zemine  direk  yapan  ve  maişetimize
          hazinedar tayin eden Sâni'-i Zülcelâl Vel'ikram'a, Kemal-i Ta'zim ile Hamd
          ü Sena eder.

            Hikmet-i  tabiiyenin  bir  feylesofunun  şu  Kelâmdan  nasibi  şudur  ki:
          Küre-i zeminin karnında bazı inkılabat ve imtizacatın neticesi olarak hasıl
          olan zelzele ve ihtizazatı, dağların zuhuruyla sükûnet bulduğunu ve medar
          ve mihverindeki istikrarına ve zelzelenin irticacıyla medar-ı senevîsinden
          çıkmamasına  sebeb,  dağların  hurucu  olduğunu  ve  zeminin  hiddeti  ve
          gadabı,  dağların  menafiziyle  teneffüs  etmekle  sükûnet ettiğini fehmeder,
                                      ِ
                               ِ ِ
          tamamen Îmâna gelir.   َةََلِلّ  َ مْك َ حْل ا der.
                                     ن ه
                                                ِ
                    ا
                     َ
                     م
                                                                  اًق
            Meselâ   َه   َق َ ن ا  َتف       ْ   ن    َ ر َ ت ًق َا َ ف    ْ  َاتنا  َ َ  ك  َ ض َ ر لا َ ْاو َتا َ ومس  َّ  َ  ا َ ن َ لا    daki   َتر Kelimesi,


                                          ْ
                                                                    ْ
                                                    ى َّ
          tedkikat-ı felsefe ile âlûde olmayan bir Âlime, o Kelime şöyle ifham eder
          ki: Sema berrak, bulutsuz; zemin kuru ve hayatsız, tevellüde gayr-ı kabil
          bir  halde  iken..  Semayı  yağmurla,  zemini  hazrevatla  fethedip  bir  nevi
          izdivac ve telkîh suretinde bütün Zîhayatları o sudan halketmek, öyle bir
          Kadîr-i  Zülcelâl'in  işidir  ki;  rûy-i  zemin,  Onun  küçük  bir  bostanı  ve
          semanın  yüz  örtüsü  olan  bulutlar,  Onun  bostanında  bir  süngerdir  anlar,
          Azamet-i Kudretine Secde eder. Ve muhakkik bir hakîme, o Kelime şöyle
          ifham  eder  ki:  Bidayet-i  Hilkatte  sema  ve  arz  şekilsiz  birer  küme  ve
          menfaatsiz  birer  yaş  hamur..   veledsiz   mahlûkatsız  toplu  birer   madde
          iken ;    Fâtır - ı  Hakîm,    onları    feth    ve    bastedip    güzel    bir   şekil ,
   385   386   387   388   389   390   391   392   393   394   395