Page 388 - Risale-i Nur - Sözler
P. 388
390 SÖZLER
en basit bir âmi, en derin bir Hakikatı onun Beyanından kolayca tefehhüm
eder. Evet, Kur'an-ı Mu’ciz-ül Beyan, çok Hakaik-i Gamızayı nazar-ı
umumîyi okşayacak, hiss-i âmmeyi rencide etmeyecek, fikr-i avamı taciz
edip yormayacak bir surette basitane ve zahirane söylüyor, Ders veriyor.
Nasıl bir çocukla konuşulsa, çocukça tabirat istimal edilir. Öyle de:
ِ
َ ش َ ِر َ بْلا َ َ ِ لوق َ عَلَ ِ َة َ ا َّ ٌ َ يِهىلاَت لانُّ َ ت denilen Mütekellim üslûbunda muhatabın de-
ن ن
ه
ٌ
recesine Sözüyle nüzul edip öyle konuşan Esalib-i Kur'aniye, en
mütebahhir hükemanın fikirleriyle yetişemediği Hakaik-i Gamıza-i İlâhiy-
ye ve Esrar-ı Rabbaniyeyi müteşabihat suretinde bir kısım teşbihat ve
temsilât ile en ümmi bir âmiye ifham eder. Meselâ:
َوتى ْ ى َش ْ َع َ ر ِ َ َ سا َ ْلاَ َ لٰ َّ ْ ى ن ل ا َ ر َ ح َ م َ ن َ َ ع bir temsil ile Rubûbiyet-i İlâhiyyeyi Saltanat
misâlinde ve Âlemin tedbirinde Mertebe-i Rubûbiyetini, bir Sultanın Taht-ı
Saltanatında durup İcra-yı Hükûmet ettiği gibi bir misâlde gösteriyor. Evet
Kur'an, bu Kâinat Hâlık-ı Zülcelâlinin Kelâmı olarak Rubûbiyetinin
Mertebe-i Â’zamından çıkarak, umum mertebeler üstüne gelerek, o
mertebelere çıkanları İrşad ederek, yetmişbin perdelerden geçerek, o
perdelere bakıp tenvir ederek, fehm ve zekâca muhtelif binler tabaka
muhatablara Feyzini dağıtıp ve Nurunu neşrederek kabiliyetçe ayrı ayrı
asırlar, karnlar üzerinde yaşamış ve bu kadar mebzuliyetle mânalarını
ortaya saçmış olduğu halde Kemal-i Şebabetinden, gençliğinden zerre
kadar zayi' etmeyerek gayet taravette, nihayet letafette kalarak gayet
sühuletli bir tarzda, sehl-i mümteni' bir surette, her âmiye anlayışlı Ders
verdiği gibi; aynı Derste, aynı Sözlerle fehimleri muhtelif ve dereceleri
mütebayin pek çok tabakalara dahi Ders verip ikna' eden, işba' eden bir
Kitab-ı Mu’ciznümanın hangi tarafına dikkat edilse, elbette bir Lem'a-i
İ’caz görülebilir.
Elhasıl: Nasıl َدََلِلّ ِ ِ َ مح َ ْل ا gibi bir Lafz-ı Kur'anî okunduğu zaman dağın
ْ ن ه
kulağı olan mağarasını doldurduğu gibi; aynı Lafz, sineğin küçücük
kulakçığına da tamamen yerleşir. Aynen öyle de: Kur'anın mânaları, dağ
gibi Akılları işba' ettiği gibi, sinek gibi küçücük basit Akılları dahi aynı
Sözlerle talim eder, tatmin eder. Zira Kur'an, bütün ins ve cinnin bütün
tabakalarını Îmâna davet eder. Hem umumuna Îmanın Ulûmunu talim eder,
isbat eder. Öyle ise, avamın en Ümmisi havassın en Ehassına omuz omuza,
diz dize verip beraber Ders - i Kur'anîyi dinleyip istifade edecekler.
Demek Kur'an - ı Kerim, öyle bir Maide - i Semaviyedir ki, binler
muhtelif tabakada olan Efkâr ve Ukûl ve Kulûb ve Ervah,