Page 389 - Risale-i Nur - Sözler
P. 389

YİRMİBEŞİNCİ  SÖZ                                                                                                            391


           o  Sofradan  gıdalarını  buluyorlar,  müştehiyatını  alıyorlar.  Arzuları  yerine
           gelir.  Hattâ  pekçok  kapıları  kapalı  kalıp,  istikbalde  geleceklere  bırakıl-
           mıştır. Şu makama misâl istersen, bütün Kur'an baştan nihayete kadar bu
           makamın  misâlleridir.  Evet  bütün  Müçtehidîn  ve  Sıddıkîn  ve  Hükema-i
           İslâmiye  ve  Muhakkikîn  ve  Ülema-i  Usûl-ül  Fıkıh  ve  Mütekellimîn  ve
           Evliya-i  Ârifîn  ve  Aktab-ı  Âşıkîn  ve  Müdakkikîn-i  Ülema  ve  Avam-ı
           Müslimîn  gibi  Kur'anın  Tilmizleri  ve  Dersini  dinleyenleri,  müttefikan
           diyorlar  ki:  "Dersimizi  güzelce  anlıyoruz."  Elhasıl,  sair  makamlar  gibi
           İfham ve Talim Makamında dahi Kur'anın Lemaat-ı İ’cazı parlıyor.

             İKİNCİ  ŞUA:  Kur'anın  Câmiiyet-i  Hârikulâdesidir.  Şu  Şuanın,  beş
           Lem'ası var.

             Birinci Lem'a: Lafzındaki Câmiiyettir. Elbette evvelki Sözlerde, hem
           bu  Sözde  zikrolunan  Âyetlerden  şu  Câmiiyet  aşikâre   görünüyor.   Evet
                                                               ٍ
                   َ ن    ون َ فَو َ َ نو َ صغ  َ َ و  َ نو َ ج  َ ل َ َ ش  ٍ ِّ ن ن ٌ   ن  َ نكل ِ  ٌ    َ  ل َ ع َ َ و  َ َّطم   ن  َ َ ح َ ٌّد َ َ و  َ وَنْط  َ ر َ َ و َ ب  َ ه ظ َة    َ َ يىا  َِلنكل ِ
                                                                  ِّ
                      ن

                                                            ْ ٌ     ٌ
                          ٌ   ن ٌ
                            ن
           olan Hadîsin işaret ettiği gibi; Elfaz-ı Kur'aniye, öyle bir tarzda vaz'edilmiş
           ki, herbir Kelâmın, hattâ herbir Kelimenin, hattâ herbir Harfin, hattâ bazan
           bir  Sükûtun  çok  vücuhu  bulunuyor.  Herbir  muhatabına  ayrı  ayrı  bir
           kapıdan hissesini verir.
             Meselâ:   َداتا     َ و اَ   لا   َبج  َو ا َ ْل ِ        yâni: "Dağları zemininize kazık ve direk yap-
                          ْ ً
           tım" bir Kelâmdır. Bir âminin şu Kelâmdan hissesi: Zahiren yere çakılmış
           kazıklar  gibi  görünen  dağları  görür,  onlardaki  menafi'ini  ve  Nimetlerini
           düşünür, Hâlıkına şükreder.

             Bir  şâirin  bu  Kelâmdan  hissesi:  Zemin,  bir  taban;  ve  Kubbe-i  Sema,
           üstünde  konulmuş  yeşil  ve  elektrik  lâmbalarıyla  süslenmiş  bir  muhteşem
           çadır, ufkî bir daire suretinde ve Semanın etekleri başında görünen dağları,
           o çadırın kazıkları misâlinde tahayyül eder. Sâni'-i Zülcelâline hayretkârane
           perestiş eder.

             Hayme-nişin bir edibin bu Kelâmdan nasibi: Zeminin yüzünü bir çöl ve
           sahra;  dağların  silsilelerini  pek  kesretle  ve  çok  muhtelif  bedevi  çadırları
           gibi, güya tabaka-i türabiye, yüksek direkler üstünde atılmış, o direklerin
           sivri  başları  o  perde-i  türabiyeyi  yukarıya  kaldırmış,  birbirine  bakar  pek
           çok muhtelif mahlûkatın meskeni olarak tasavvur eder. O büyük Azametli
           mahlûkları,    böyle    yeryüzünde    çadırlar    misillü    kolayca   kuran   ve
           koyan     Fâtır - ı  Zülcelâline    karşı     Secde - i  Hayret   eder.
   384   385   386   387   388   389   390   391   392   393   394