Page 412 - Risale-i Nur - Sözler
P. 412
414 SÖZLER
Cümleleri ve Heyetleri mabeyninde kavî bir Teâvün; ve Âyetler ve
maksadları mabeyninde ulvî bir Tecavüb olduğunu İlm-i Beyan ve Fenn-i
Maânî ve Beyanî'nin Zemahşerî, Sekkakî, Abdülkahir-i Cürcanî gibi
binlerle dâhî İmamların şehadetiyle sabit olduğu halde, o Tecavüb ve
Teâvün ve Tesanüdü ve Selaset ve Selâmeti kıracak, bozacak sekiz-dokuz
mühim esbab bulunurken, o esbab bozmağa değil, belki Selasetine, Selâ-
metine, Tesanüdüne kuvvet vermiştir. Yalnız, o esbab bir derece hükmünü
icra edip, başlarını Perde-i Nizam ve Selasetten çıkarmışlar. Fakat nasılki
yeknesak, düz bir ağacın gövdesinden bir kısım çıkıntılar, sivricikler çıkar.
Lâkin ağacın Tenâsübünü bozmak için çıkmıyorlar. Belki, o ağacın zînetli
Tekemmülüne ve Cemâline medar olan meyveyi vermek için çıkıyorlar.
Aynen bunun gibi, şu esbab dahi, Kur'anın Selaset-i Nazmına kıymetdar
mânaları ifade için sivri başlarını çıkarıyorlar. İşte o Kur'an-ı Mübin, yirmi
senede hacetlerin mevkileri itibariyle necim necim olarak, müteferrik parça
parça nüzul ettiği halde, öyle bir Kemal-i Tenâsübü vardır ki, güya bir
defada nâzil olmuş gibi bir münasebet gösteriyor.
Hem o Kur'an, yirmi senede, hem muhtelif, mütebayin esbab-ı nüzule
göre geldiği halde, Tesanüdün Kemalini öyle gösteriyor; güya bir sebeb-i
vâhidle nüzul etmiştir. Hem o Kur'an, mütefavit ve mükerrer suallerin ce-
vabı olarak geldiği halde, nihayet İmtizac ve İttihadı gösteriyor. Güya bir
sual-i vâhidin cevabıdır. Hem Kur'an mütegayyir, müteaddid hâdisatın
ahkâmını beyan için geldiği halde, öyle bir Kemal-i İntizamı gösteriyor ki,
güya bir hâdise-i vâhidin beyanıdır. Hem Kur'an mütehalif, mütenevvi
halette hadsiz muhatabların fehimlerine münasib üslûblarda Tenezzülât-ı
Kelâmiye ile nâzil olduğu halde, öyle bir Hüsn-ü Temasül ve güzel bir
Selaset gösteriyor ki, güya halet birdir, bir derece-i fehimdir; su gibi akar
bir Selaset gösteriyor. Hem o Kur'an mütebaid, müteaddid muhatabîn
esnafına müteveccihen mütekellim olduğu halde, öyle bir Sühulet-i Beyanı,
bir Cezalet-i Nizamı bir Vuzuh-u İfhamı var ki; güya muhatabı bir sınıftır.
Hattâ herbir sınıf zanneder ki, bil'asale muhatab yalnız kendisidir. Hem
Kur'an, mütefavit mütederric irşadî bazı gayelere îsal ve Hidayet etmek için
nâzil olduğu halde, öyle bir Kemal-i İstikamet, öyle bir dikkat-i müvazenet,
öyle bir Hüsn-ü İntizam vardır ki; güya maksad birdir. İşte bu esbablar,
müşevveşiyetin esbabı iken, Kur'anın İ’caz-ı Beyanında, Selaset ve Tenâ-
sübünde istihdam edilmişlerdir. Evet kalbi sekamsiz, Aklı müstakim,
Vicdanı marazsız, Zevki selim her adam Kur'anın Beyanında güzel bir
Selaset, rânâ bir Tenâsüb, hoş bir Ahenk, yekta bir Fesahat görür. Hem
basîresinde selim bir gözü olan görür ki, Kur'anda öyle bir göz vardır ki, o
göz bütün